Amed'de 31 Ağustos'ta DTK'nin bileşenleri yapmış oldukları basın açıklamasında, 3 Eylül 2016 tarihinde süresiz ve dönüşümsüz olarak açlık grevine başlayacaklarını açıkladı...
 Açıklama ve alınan karar son derece tarihi ve hayati olduğunu söylemeye bile gerek yoktur. Bu karar belki de Kürt Siyasi Hareketi'nin oluşumundan bugüne kadar almış olduğu en önemli ve en hayati kararlardan birisidir.

Elbette ki tarihi bir süreçten geçen Kürt halkının tarihi kararları alma gibi bir görev ve sorumluluğu vardır. Tarihi süreçler, ölüm kalım zamanları tarihi kararları da zorunlu kılıyor. Aslında bir anlamda Kürt Özgürlük Hareketi'nin çıkışı ve varoluş hali de bu eksende oluşmuştur. Hep olağanüstü bir süreçten ve hep olağanüstü kararlarla hem ortaya çıkmış, hem de varlığını sürdürmüştür.

Başkan Abdullah Öcalan'ın ilk çıkışı da böyle olmuştur. 'Ölü', 'mezara gömülmüş' bir halkı diriltme, mezardan çıkartıp ayaklarının üzerine durdurma gerçekten de hem tarihi, hem de olağanüstü bir kararı, büyük bir cesareti gerektirir. Sözcüğün gerçek anlamıyla bir 'çılgınlığı' ifade eden bu karar alınırken hiç kimse inanmamıştır. Ama karar daha sonraki yıllarda bir gerçeğe dönüşmüştür...

Gruplaşma, daha sonraki yıllarda partileşme süreci de bu 'çılgınca' kararın başka bir zamanda ortaya çıkmasıdır. 15 Ağustos Atılımı da buna benzer bir sürecin yaşanmasıdır. Karar son derece tarihi ve hayati olan 15 Ağustos Atılımı yine herkes tarafından 'çılgın' bir karar olarak görülmüştür. Daha sonra 3. Kongrede gerilla ordusunun inşası kararı ve yapılan kişilik çözümlemesi temelinde yaşanan gelişmeler yine olağanüstü ve hayati gelişmeler olmuştur...

1993 tarihinde demokratik siyaset ekseninde mücadelenin sürdürülmesi ve "büyük savaşın büyük barışı da olmalıdır" diyerek, yeni paradigmaya giriş yapan Başkan Abdullah Öcalan'ın Elbaria toplantısı da herkesi şaşırtan bu tarihi kararlardan birisi olmuştur. Uluslararası komplonun ardından alınan 'aykırı' ve 'çılgınca' kararlar yine tarihi ve son derece olağanüstü bir sürecin sonuçları olmuştur. Turgut Özal ile başlayan ve daha sonra Erdoğan'la sonuçlanan ateşkes süreçlerini de bu tarihi kararlar kapsamında ele almak mümkün. Yeni paradigmayı tüm bu tarihi kararların en üst noktası olarak ele almak herhalde en doğrusudur.

Kürt Özgürlük Hareketi'nin tarihinde bir dönüm noktası olan, hiç kuşkusuz ki 1982 tarihinde Diyarbakır 5 No'lu zindanında alınan Büyük Ölüm Orucu kararıdır. Zifiri karanlıkta dayatılan teslimiyet ve ihanet politikasına karşı alınan en hayati karar olan Büyük Ölüm Orucu hem Kürt halkının, hem Kürt ulusunun, hem de Kürt Özgürlük Hareketi'nin kaderini değiştirmiştir. Dayatılan teslimiyete, ihanet ve imhaya karşı Hayri Durmuş ve Kemal Pir'in önderliğinde gelişen ölüm orucu hem ihaneti durdurmuş, hem askeri cuntanın PKK'yi bitirme konseptini boşa çıkartmış, hem de tarihe damgasını vuran yeni bir sürecin başlangıcı olan 15 Ağustos Atılımı'nın önünü açmıştır. Ölüm orucu büyük bedeli olan Hayri Durmuş, Kemal Pir, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek'in şehadeti ile askeri cuntayı siyasal olarak yenilgiye uğratmıştır.
Sadece Büyük Ölüm Orucu değil, açlık grevleri ve ölüm oruçları Kürt halkının politik mücadelesinde yeri olan oldukça tarihi ve süreçlere damgasını vuran eylemler olmuştur. 1981 yılında 43 gün süren ve Ali Erek'in şehadeti ile sonuçlanan ölüm orucu da tarihe giren eylemlerden birisi olmuştur. Sonraki yıllarda 1 Eylül 1983, 4 Ocak 1984, 8 Şubat 1988'de Diyarbakır'da, 1984'te Metris Cezaevi'inde, daha sonraki süreçlerde 1 Ağustos Genelgesi'ne ve F Tipi'ne karşı Türkiye ve Kürdistan'da bulunan tüm zindanlarda geliştirilen açlık grevleri ve ölüm oruçları da Kürt Özgürlük Hareketi ve Türkiye Devrimci Hareketi'nin tarihinde yerini almış eylemler olmuştur. Teslimiyete, ihanete, imha ve insanlık dışı uygulamalara karşı geliştirilen bu açlık grevleri ve ölüm oruçlarının bedelleri büyük olmuştur. Onlarca devrimci hayatını kaybetmiş, yüzlercesi sakat kalmıştır. Bu fedai duruş düşmana ve sömürgeciliğe büyük darbeler vururken, Kürdistan Özgürlük Mücadelesi'nde büyük gelişmeler sağlamıştır...
Yine 2012 yılında önce Fransa’nın Strasbourg kentinde, ardından PKK’li tutsakların Türkiye’nin hemen hemen tüm cezaevlerinde başlattıkları açlık grevi oldukça yankı bulmuştur. Ölüm sınırına gelen eylemciler, Başkan Abdullah Öcalan’ın açıklaması ve amaçlarına ulaşması ile birlikte eylemlerini sonlandırmıştır. Strasbourg’ta 52, Türkiye ve Kürdistan cezaevlerinde ise 68 gün süreç açlık grevi taleplerin kabul edilmesi ile son bulmuş ve her iki eylem de Kürt halkının tarihinde yeni bir sayfa açmıştır.

Ve şu an Strasbourg’ta 5 Ezidi Kürdün başlatmış olduğu açlık grevi eylemi hala devam etmektedir. Şengal Ezidi Meclisi’nin başlatmış olduğu eylem son derece anlamlı olduğunu vurgulamaya bile gerek yoktur.

Ebetteki dünyanın değişik ülke ve cezaevlerinde açlık grevi ve ölüm oruçları da yapılmıştır. ETA, RAF gibi devrimci örgütlerin üyeleri de açlık grevi ve ölüm oruçlarına girmiş ve onlarca devrimci yaşamını yitirmiştir. Büyük barış eylemcisi Gandi de açlık grevine girmiş, bu eylemle bedenini ortaya koyarak ulusal haklarını elde etme çabasına girmiştir.

Kısacası açlık grevi ve ölüm orucu tarih boyunca halkların, ezilenlerin, zulüm altında yaşayanların, ama en çok da zindanlarda kalan tutsakların bedenleri ile düşmanlarına karşı savaşan bir savunma silahı olmuştur. Parça parça, hücre hücre, milim milim ve anbean ölüme doğru yürümenin adı olan açlık grevi ve ölüm orucu gerçekten de hak elde etmede hem son derece zor bir silah, hem de acılarla dolu bir direniş maratonunun en zor aşaması olmuştur.

İşte Diyarbakır’da bir araya gelen Kürt siyaseti ve kanaat önderlerinin bileşenleri olan DTK, HDK, KJA, DBP, HDP eşbaşkanları ve onlarca Kürt kurumunun temsilcilerinin almış olduğu açlık grevi kararı da oldukça önemli ve tarihidir. Kürtleri Başkan Abdullah Öcalan’ın şahsında tasfiye etmeyi düşünen Türk devletine ve onu temsil eden siyasi yapısına dönük alınan bu tarihi kararın, hiç kuşkusuz ki sonuçları da oldukça farklı olacaktır. Açlık grevi kararı ile ilgili açıklanan deklarasyonda “Barış ortamının sağlanması ve PKK Lideri Öcalan’la görüşmelerin sağlanması için 5 Eylül günü başlamak üzere 50 kişinin içerisinde yer aldığı süresiz ve dönüşümsüz açlık grevine gidileceği” ile ilgili açıklamanın ardından ortaya çıkan kararlı duruş, “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” gerçeğinin de bir ifadesi oluyor. 

Acılarla dolu olan Kürt halkının tarihine yeni bir halka eklenecek olan bu eylemin, yeni bir sürecin başlangıcı olacağı kesindir. Nasıl ki 1982 Büyük Ölüm Orucu Kürt halkının ruhundaki direniş ateşini yaktıysa, nasıl ki daha sonraki eylemler bu ateşi harladıysa, bu eylem de Kürt Halk Önderi Başkan Abdullah Öcalan’ın ağır tecrit koşullarını kıracağı gibi, onun özgürlüğü için de büyük bir serhildan gerçekliği olarak tarihe geçecektir. Açlık grevi direniş, direniş ise Başkan Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü olacaktır. Hiç kuşkusuz ki her eylem başka eylemlerle ivme kazandığı oranda anlam kazanmış oluyor. Bir silsile, bir zincirin halkları gibi birbirini tamamlayıp güçlendirecek ve istenilen amaç doğrultusunda hedefe doğru yol alacaktır. Bu, bir eylem içerisinde başka eylemleri barındırmayı, yeni eylemlerle başlangıçtaki eylemi güçlendirmeyi; birinci konumda olan eylemi merkez eylem olarak belirleyip yeni eylemlerle merkez eylemi birinci muhatap haline getirmeyi ifade eder.
Eğer Kürtler, 5 Eylül’de başlayacak olan açlık grevi eylemini bu temelde, belli bir planlama dahilinde esas alırlarsa önemli sonuçlara ulaşacakları kesindir. Açlık grevini, merkezi eylem belirleyecek ve bu merkezi eylem etrafında çok daha farklı eylem biçimleri ile Başkan Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü talep edeceklerdir. Eylem ilerledikçe, eylemcilerin sağlık durumları bozuldukça açlık grevi eylemi giderek bir odak haline gelecek ve giderek eylem alanında milyonlarca insan bir araya gelebilecektir. 50 eylemci bir milyon eylemciye dönüşecektir. Bir milyon insan 50 eylemci ile kucaklayacak ve eylem alanı giderek milyonlarla buluşan bir Tahrir Meydanı haline gelecektir.

Bu belirlemeler aynı zamanda şu an Strasbourg’ta eylemde bulunan 5 Ezidi Kürdün eylemi için de geçerlidir. Avrupa’da yaşanan Kürtler ve dostları da Strasbourg’ta devam eden açlık grevcilerini yalnız bırakmamaları, orada bulunan CPT’nin kapısının önünde eylemcilere binlerle omuz vermeleri elbetet ki ulusal ve onursal bir görevdir.

Neden Amed’te ve Strasbourg’ta Tahrir Meydanı olmasın?
Neden Amed’te 50, Strasbourg’ta 5 eylemci milyonlarla buluşmasın?
Neden 55 açlık grevi eylemcisi Kürdistan kaderini değiştirmesin?
Neden Hayri Durmuş, Kemal Pir, Ali Çiçek ve Akif Yılmaz’ın ardılılları bu kez gerçekleştirecekleri açlık grevi eylemi ile Başkan Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü gerçekleştirmesinler?
Ne olursa olsun, 5 Eylül’den sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak...

 
Yukarı