“Ölüm
ölen için
değil, geriye kalan için
bir felakettir” der antik çağların
ünlü
Yunan filozofu Epikuros. Bu sözle ölenin
ölümden
sonra hiç bir şey
duymadığı; acıyı
da, kederi de, ölümün
kalleşliğini
de hissetmediği vurgulanıyor.
Gerçekten
de ölen gidiyor; arkasında
neyi, hangi acıları,
ne gibi hüzünleri
bırakıp
gittiği pek ilgilendirmiyor onu.
Sevenlerini göz yaşları
içinde bırakıp
ve arkasına bile bakmadan çekip
gidiyor. Esas acı çekenler,
büyük
bir hüzünle
ruhundan ve yüreğinden
bir parça kaybedercesine hayatında
derin izler taşıyanlar geride kalanlardır,
onu sevenlerdir, ona gönül
verenlerdir, onunla bir çok “şey”i
paylaşanlardır. Ölenin
ardından, geride kalanların
derin bir yoğunlaşma
ve derin bir hesaplaşmayı,
onunla hayattayken yaşamış
oldukları olay ve olgunların
muhasebesini yeniden, ama yeniden düşündüklerini
ve daha önce birlikte sayısızca
kez izledikleri filmi yeniden izlediklerini biliyoruz.
8
Mayıs 2016 tarihinde Paris’te
fiziki olarak aramızdan ayrılan
İsmail Göksungur
da dostlarını
büyük
acılar içerisinde
bırakarak bizden ayrılmıştır.
Sevenlerine “gidiyorum dostlar, hoşçakalın
yoldaşlarım”
demiş ve görevini
yapmış olmanın
huzuruyla bizi tarifi mümkün
olmayan bir acıyla başbaşa
bırakıp
yıldızlar
katında “EREN’lerin
sofrasına katılmıştır...
Son
derece insancıl, hoşgörülü,
hümanist, karıncayı
bile incitmeyecek kadar kibar ve erdemli olan bu büyük
yurtsever insan, gerçekten de dostlarını
derinden sarsmış ve belki de hayatında
alışık olmadığı,
dolayısıyla
yapmayı çok
fazla anlamlı görmediği
ilk ve son oyunu oynamıştır.
İsmail
Göksungur denilince ilk akla mücadeleye,
Kürt Özgürlük
Hareketi’ne, Kürt
dili ve Kürt halkının
özgürlük
uğrunda verdiği
destansı direnişine
olan bağlılığı
gelir. Ruhu özgür
bir Kürdistan hayaliyle yoğrulmuş,
yüreği
kavgayla çelikleşmiş,
belleğine Kürt
tarih bilincini kazımış,
fiziken sürgünde,
ama yüreği
Kürdistan dağlarında,
kavgayla nakşedilmiş
zarif bir yurtsever olarak Avrupa’da
yurtseverlik bilincinden zerre kadar hiç
bir şey kaybetmeden yaşamayı
bilen ender insanlardan birisi olmuştur.
Derin
yurtseverlik bilinci ile hayatını
Kürt Ulusal Kurtuluş
Mücadelesi'ne adayan bu değerli
insan sadece bir alanda değil, yaşamın
her alanında varlığını
göstermiş,
bir işten öteki
işe, bir alandan öteki
alana, bir ülkeden öteki
ülkeye koşmuştur.
Görevler arasında
hiç bir ayırım
koymamış, görevin
büyüklüğüne
küçüklüğüne
bakmadan çalışmıştır.
Bazen küçük bir Komel'in dil kursunda, bazen büyük
bir eylemin orgazisyonunda, bazen bir konferansın
moderatörlüğünde
yer almıştır.
Bazen küçücük
dar ve loş bir odada iki kişiye
Kürtçe
dil kursu vermiş, bazen uzun süreli
açlık
grevlerine katılmış,
bazen de buz gibi havada kilometrelerce yapılan
uzun yürüyüşlerde
yer almıştır.
Çalışarak,
mücadele ederek, bıkıp
usanmadan özgürlük
için kavga ederek bugünlere
gelmiş olan bu alçakgönüllü,
mütevazi, çocuklarla
çocuk, büyüklerle
büyük,
herkesle iyi, doğru ve ortaklaşarak
yaşamayı
bilen bu muhteşem insanı
kaybetmenin acısı
içerisindedir tüm
arkadaşları,
ailesi ve dostları...
Her
insan olumlu ve olumsuz davranışlarıyla
vardır ve her insanın
hataları, kimi zaman kabul edilmeyen davranışları
olur. Elbette ki İsmail Göksungur’un
da hataları mutlaka olmuştur,
ama eğer olmuşsa
inanın ki hepimizinkinden, herkesinkinden
daha az olmuş ve bu nedenle, sadece bu nedenle,
yani “En-El Hak”
onun için cennette, hem de cennetin en müstesna
bir köşesinde yer ayırmış
ve eğer gerçekten
de cennet denilen bir yer varsa tanrı
onu hiç bir sorguya tabii tutmadan orada
oturma ve insanı terbiyesi, ahlakı
ve doğru bir kişiliğe
kavuşması
için “terbiye”
edici bir rol vermiştir şimdi
ona. O gerçekten de böyle
bir insandı, böyle
güzel özellikleri
olan, doğru bir ahlakı,
temiz ve lekesiz bir dünyası
olan birisi olarak “terbiye”
eğitmeni olabilecek kadar mülayim,
doğal ve sade bir insandı.
Demek
ki insan isterse, amaç edinirse, kendi özüne
ters düşmek istemezse ve kendi soyunun varoluş
halinden sapmak istemezse doğru yaşayabilir,
doğru düşünebilir,
doğruluk yolunda yürüyebilir,
adalet ve hakikatin anlam bulması için
bıkıp
usanmadan mücadele edebilir. İsmail
Göksungur’un
şahsında
da görüldüğü
gibi insan kendini bulma, anlama ve bu anlam doğrultusunda
hakikati yaratma ile kendini birinci derecede sorumlu kılsa,
gerçekten de yapamayacağı
hiç bir şey
yoktur. Bu da gösteriyor ki her şey
insanın ruhunda, yüreğinde
ve bilincinde saklıdır.
Yüreğini
doğru, bilincini zindi, ruhunu temiz
tutarsa bir insanın yapamayacağı
bir iyilik yoktur. İyilik, doğruluk
ve hakikat insanın özündedir,
onun ruhunda ve genlerindedir. Yeterki bunlar doğru
bir tercihle, doğru
bir amaç ve doğru
bir gerçeklikle kullanılabilsin.
İsmail
Göksungur bunu başardı,
örnek oldu, hepimize gösterdi
ve hepimize kendi özümüze,
kendi ruhumuza ve kendi benliğimize sahip çıkabileceğimizi,
özgürlük
için, doğru
bir yaşam için
sınırsız
bir mücadele verilebileceğini
ve bıkıp
usanmadan eylemden eyleme koşulabileceğini
gösterdi. Bize hırçın
olmanın, kariyerist davranmanın,
lüks yaşamanın,
geçimsiz olmanın,
didişme ve yanlış
temelde çatışmanın
anlamsızlığını
da gösterdi...
Avrupa’da
kapitalist-modernitenin tam orta yerinde büyük
direnilebileceğine de örnek
oldu herkese. Erimenin, özünden
uzaklaşmanın,
emperyalizme ve Avrupai hayata teslim
olmanın insanlığa
karşı büyük
bir suç, ona karşı
kavga ve mücade ederek kendi ulusal değerlerini
korumanın da
büyük
bir onursal duruş olduğunu
da bize yaşamıyla
ve pratiğiyle göstermiş
oldu...
İsmail
Göksungur sisteme, özel
mülkiyete, asimilasyona, irade kırılmasına,
teslimiyete, liberal yaşama karşı
mücadele etmenin mümkün
olduğunu da gösterdi.
Yurtsever ve doğru insan olma ölçütünde
de bir hayli eğitici ve anlamlı
olan İsmail yoldaşımızı
bir kez daha sevgiyle, hürmetle ve minnetle anarken, onun mücadelesini
verdiği ve uğrunda
sürgünlerde
kalmak zorunda olduğu özgür
bir yaşamı
mutlaka inşa edeceğiz.
Bunun sözünü
veriyoruz.
Söz
onurdur, onuru çiğnetmeyeceğiz.