Kim
ne derse desin Kürdistan'da büyük
bir devrim gerçekleşiyor.
1978'de ortaya konulan kısa, orta ve uzun vadeli stratejik çalışma
Rojava devrimi, Kobanê direnişi
ve Kuzey Kürdistan'da gelişen
özyönetim
direnişi ile birlikte amacına
ulaşan bir çalışmanın
son basamağında olduğumuzu
çok kesin ve net bir biçimde
ortaya koyuyor.
Büyük
bir sessizlikten büyük
bir isyana, ölüm
uykusundan özgürlük
uyanışına, büyük
bir teslimiyetten büyük
bir direnişe doğru
hızla yol alan Kürdistan
halkı ve onun öncülüğünde
büyüyen
Kürdistan devrimi bugün
Ortadoğu
devrimine doğru büyük
bir irade gücüne
dönüşüyor.
Başkan
Abdullah Öcalan daha 1990'lı
yıllarda ”Ortadoğu'da
büyük
bir devrimin alt yapısının
yanısıra
büyük
bir irade gücü
de ortaya çıkıyor”
demiş ve şöyle
devam etmiştir: “Nasıl
ki Ekim devrimi tüm dünyayı
etkileyip insanlığı
heyecanlandıran bir devrim haline geldiyse, bugün
Ortadoğu'da devrimin kapısını
aralayan hareketimiz de böylesi bir heyecan yaratacak imkân
ve fırsatları
yakalamıştır”
ve devamla, “eğer
ciddi bir hata yapmaz ve kadrolarımız
kendilerini böylesi büyük
bir devrim için hazır
hale getirirlerse Ortadoğu devrimi kaçınılmazdır”
diye sürdürmüştü...
Uluslararası
güçler ve bölgede
bulunan bazı işbirlikçi
ve karşı-devrimci kişi
ve yerel feodal derebeylikler Ortadoğu
Ekim devriminden korkmakla yetinmemiş,
bu devrimin engellenmesi için ne gerekiyorsa onu yapmışlardır.
Başkan Abdullah Öcalan'a
dönük
yapılan ulusararası
komplo ve PKK'nin tasfiyesi için hazırlanan
konseptler bunun bir sonucu olarak gündeme
gelmiştir.
Çünkü
başta Kürdistan
ve Ortadoğu devrimini, yani yeni bir Ekim
devrimini durdurmak mümkün
değildir. Bunu gayet iyi bilen
uluslararası güçler
sonuçta çareyi
Başkan Abdullah Öcalan'ın
tasfiye edilmesinde buldular. Kürdistan, Türkiye
ve dolayısıyla
Ortadoğu devriminin gecikmesinin nedeni
bundan ileri geliyor. PKK ve Başkan Abdullah Öcalan
çok iyi biliyordu ki Ortadoğu
devrimi için komplonun boşa
çıkartılması
ve PKK'nin yeniden inşa edilmesi gerekiyordu. Kürdistan,
Türkiye ve Ortadoğu
devrimi ancak bu iki durumdan, yani komplonun boşa
çıkartılmasından
ve PKK'nin yeniden inşa edilmesinden geçiyordu.
Mücadelenin ana ekseni buydu, temel çelişki
ve bu çelişki
üzerinde inşa
edilecek olan savaş da bu perspektifle olacaktı.
Bu nedenle Başkan Abdullah Öcalan'ın
tüm çabası
buna dönük
oldu. Komplonun boşa çıkartılması
için ne gerekiyorsa onu yaptı.
Yeni bir paradigma ile büyük
bir kavganın içerisine
girdi. Sonunda komployu boşa çıkarmayı
başarmasının
yanında, PKK hareketini de adeta yeniden
yarattı.
Rojava'da
kurulan komünal sistem, Kobanê'nin
yenilmezliği, Kuzey Kürdistan'da
soykırıma
karşı gelişen
büyük
direniş bu çaba
ve bu başarının
bir sonucuydu. Başkan Abdullah Öcalan
yeni paradigmayı ortaya koyarken şunları
demişti: "Ben ne ilkel milliyetçilik
ne de klasik solculuk yaparak bugünlere
geldim. Tamamen kendime has bir taktikle PKK'yi inşa
ettim ve şimdi de herkes görecek
ki aynı taktikle Kürdistan
devrimini yapacağım…"
Ve gerçekten
de sadece Kürdistan devrimini değil,
aynı zamanda Ortadoğu
devrimini de hedefleyen bir strateji uygulayan Başkan
Abdullah Öcalan, herkes çok
iyi bilsin ki verdiği bu sözün
gereklerini de yerine getirecektir. Aslında
söz yerine getirilmiştir.
Kürdistan'da yaşanan
altüst oluşum
devrimin ta kendisidir. IŞİD çetesinin
şahsında
Türk devletine ve bölgedeki
işbirlikçi
feodal güçlere karşı
verilen mücadele Kürdistan
devrim mücadelesidir. IŞİD'e
karşı ortak mücadele,
Ortadoğu devrimine giden yolda atılan
ilk adımdır.
Türk
devletinin Kuzey Kürdistan'da geliştirdiği
soykırıma
karşı ortaya çıkan
kararlı direniş,
Kürdistan ve Ortadoğu
devriminin “Big Bang Patlaması“nı
teşkil ettiği
tartışılmayacak kadar doğru
ve kesin bir gerçekliktir.
Umutsuzluk
ve karamsarlık deryasında
yüzen bazı
“ahmak”ların
ve gafletle yoğrulmuş
bazı tiplerin “eğer
YPS-YPs/Jin olmasaydı, eğer
PKK şehirlere inmeseydi, eğer
hendek kazılmasaydı,
eğer barikatlar oluşturulmasaydı,
eğer sivil halk orduyla, polisle karşı
karşıya getirilmeseydi böyle
bir yıkım
olmazdı” dediği
gibi değildir asla. Elbette ki büyük
bir yıkım,
büyük
bir bedel, büyük
bir katliam vardır. Hiç
kuşkusuz ki bunların
karşılığı
hendek, YPS ve YPS/Jin güçleri değildir.
Tabii ki sömürgeciliğe,
işgalci orduya karşı
hendek kurulacak, barikat oluşturulacak ve en önemlisi
de halk ayaklanacaktır.
Kaldı
ki sömürge
bir halkın kurtuluşunu
sağlayacak tek güç
o sömürge
halkın kendisidir. Tabii ki halk orduyla,
polisle karşı karşıya
gelecek, tabii ki halk kendi savunma kuvvetlerini oluşturacak
ve o da bu savunma kuvvetlerine tüm
gücüyle
destek sunacaktır. Elbette ki yıkım
olacak, elbette ki şehirler yakılacak,
elbette ki büyük
bedeller olacak. Çünkü
sömürgeciliğin
işi, görevi,
amacı ve hedefi budur. Sömürgeciliği,
otorite ve denetimi yıkılmak
üzere olan bir devlet ne yapmaz ki? İşte
şimdi sömürgeci
Türk devleti yapması
gerekeni yapıyor.
Peki
ne zaman yapar tüm bunları?
Devrim sürecinde. Halkın
ayaklandığı, ona karşı
kendi kuvvetini oluşturduğu,
ona kafa tutup dik durduğu, ona biat etmeyi reddettiği,
onunla dağlarda, köylerde
şehirlerde karşı
karşıya geldiği
zaman. Yani sömürgecilik,
sömürgeciliğin
tehlikeye girdiği zamanlarda sömürgeleştirdiği
halkı kırımdan
geçirir. Cizre, Sur, Silopi, Şırnak,
Nusaybin ve Kürdistan'ın
dört bir yanında
geliştirdiği
katliam ve yıkım
bunun en somut örneği
olarak karşımıza
çıkıyor.
Türk
devleti son kozlarını
oynuyor, son taktiklerini uyguluyor, son şansını
deniyor. Bu kez de “belki kırarım,
geriletirim, ömrümü
biraz daha uzatırım”
diye düşünerek katliamlar yapıyor.
Ama nafile, bu kez ömrünü
fazla uzatamayacaktır. Doğru,
son muharebe olduğu için
çok kan dökecek,
belki de Kürdistan'ı
yakıp yıkacak,
köyleri, şehirleri
bombalayacak, büyük
katliamlar yapacak, ama bu sefer kazanamayacak. Türk
devleti döktüğü
kanda boğulacak ve Kürdistan'ın
yakılıp
yıkılmış
halinin altından Ortadoğu
devrimi çıkacaktır.
Buna inanalım, bu bir hayal değil,
bir ütopya değil,
öylesine söylenmiş
bir söz değil,
bu fırtına
gibi esen Kürdistan halkının
Mehmet Tunç'lara, Pakize Nayır'lara
Fatma Uyar ve Seve Demir'lere verdiği
sözün
bir gereğidir. “Söz
onurdur, onuru çiğnetmeyeceğiz”
diyenler Ortadoğu devrimini yapacaktır.
Buna da inanalım...