Çağımızda klasik anlamda sömürge bir ulus ve
sömürgecilik altında yaşayan bir halk yoktur. Yine çağımızda dili, kültürü,
ulusal renkleri, sembol ve düşünce dünyasını oluşturan değerleri yasaklanan
başka bir halk da yoktur.
Ama Kürdistan ulusu ve Kürt halkı tamamen yasaktır.
Dikkat edilirse “yasak” dediğimiz bir eşya değil, bir ulus ve bir halktır.
Evet, bu dünyada kendisi olan, ama adı ve yaşam tarzı yasak olan tek ulus Kürt
ulusu ve Kürt halkıdır…
İşte bu ulusun kendi kaderini tayin etme hakkına
sahip olduğu tartışılmazdır. Ayrılma veya birlikte yaşama, tek başına kalma
veya ortak bir çatı altında birlikte olma, tamamen Kürt halkının iradesine
bağlı bir durumdur. Bu konuda kendisinden başka hiç kimse söz ve düşünce
belirtme hakkına sahip değildir. Öneri yapma gibi bir yaklaşım bile olamaz.
Yapılacak her öneri, ileri sürülecek her düşünce, katkı sunma adına girişimde
bulunulacak her davranış, sömürge konumunda olan Kürt halkının iradesine gölge
düşürür. Bu nedenle birlikte yaşama veya ayrılma hakkı sadece, ama sadece Kürt
halkına aittir…
Biliyoruz ki, bu konumda olan ulus ve halklar
sömürge sisteminden kurtulmak için öncelikli olarak mücadeleyi esas alır. Bu
mücadelenin birçok yol ve yöntemi vardır. Mücadele süreci, sömürgeci konumunda
olan egemen ulusun tutum ve izleyeceği stratejiye bağlı olarak gelişir. Bu anlamda sert veya daha farklı yolla
sömürge statüsünün parçalanma stratejisi izlenir. Mücadele yöntemi hangi
biçimde olursa olsun, sömürge konumunda olan halkın yapacağı ilk iş kendi
birliğini oluşturmaktır. Farklı kategorilerde yaşayan ulusun tüm sınıfları bir
araya getirilir ve sömürgeciliğe karşı mücadele edilir. Buna ulusal cephe
denir. Bu ulusal cephe içinde sömürgecilikten kopmak isteyen her sınıf ve birey
yer alır. Bu ulusal cephe veya birlik olmadan sömürgecilikten kurtulmak mümkün
değildir. Çünkü sömürgecilik kendi varlığını sömürgeleştirdiği ulusun
parçalanmışlığı üzerinde inşa etmiştir. Bu nedenle cephe veya ulusal birlik
olmadan kurtuluşu gerçekleştirmek mümkün değildir.
Bu genel geçer ve son derece doğru olan görüş, Kürt
halkı için de geçerlidir. Hatta bu teorik doğrultu Kürdistan halkı için çok
daha doğrudur. Zira; Kürdistan dört parçaya bölünmüş ve her parçası başka bir
sömürgeci devletin egemenliği altındadır. En ufak bir gelişmede her dört
sömürgeci devlet birleşerek, gelişen Kürdistan Özgürlük Mücadelesini
bastırabilmektedir. Kürdistan’da üç yüz yıldır yürütülen mücadelenin başarıya
ulaşmamasının temel nedenlerinden birisi de budur. Ulusal parçalanmışlık, din
ve mezhep farklılığı, değişik lehçe ve diğer farklı faktörler, ulusal birliği
oluşturmadan yapılan her aşiret, her bölge ve parça ayaklanması vahşice
bastırılmıştır. Bu durum Kürdistan halkının adeta kaderi olmuştur. İnkâr ve
isyan, oluşturulamayan ulusal birlik ve cephe gerçekliği, Kürdistan’ı kan
deryasına dönüştürmüştür. Eğer Kürtler mücadele öncesi veya mücadele süreci
içerisinde ulusal birlik oluşturmuş olsaydı, parçalar arasında ulusal cephe
yaratabilseydi, şimdi bu durumda olmayacaktı. Kürtlerin bu çağda hâlâ sömürge
konumunda olmasının, bu kadar büyük katliam ve soykırıma uğramasının esas
nedeni tek bir çatı altında ulusal birliği yaratmamış olmalarıdır.
Herkes çok iyi biliyor ki, Kürtler bugün de ulusal
bir cephe ve ulusal bir birlik yaratmazsa, yine büyük bir katliam ve soykırıma
uğrar. Bu, kesin ve mutlak bir doğrudur. Ulusal birlik her şeyin üstesinden
gelme kudreti ve tek çözüm kuvvetidir. Birlik olunmadan, her alanda ulusal
cephe oluşturulmadan sonuç almak sadece zor değil, imkansızdır. Hiçbir
sömürgeci devlet “imanlı”, “vicdanlı” ve “merhametli” değildir. Uluslararası
devletler de böyledir. Kürdistan tarihi kanla yoğrulmuş bir tarihtir. Kürt
halkı onlarca kez katliam ve fermanlardan geçmiştir. O zamanlar da söz veren
devletler olmuştu, ama çıkarlar sözkonusu olunca ve sömürgeci devletler
birleşince, söz verenler daha sonra sömürgeci devletlerin yanında yer alma
konusunda hiçbir tereddütte girmeyecek kadar zalim olmuştu.
Şimdi çok daha hassas ve çetin bir süreçten geçen
Kürt halkı, özgürlüğe çok yaklaşmış bir dönemi yaşamaktadır. Bir adım ötesi
özgülük ve kurtuluştur. Ortadoğu’nun kaoslu ve krizli ortamından özgür bir
Kürdistan’ın doğması kaçınılmazdır. Ama çok iyi biliyoruz ki bu özgür Kürdistan
tek parçayla, tek bölgeyle veya bir aşiretle asla oluşturulamaz. Buna izin
vermeyen onlarca devletin yanında, en önemlisi de, Kürdistan’ı sömürgeleştiren
dört devletin kaba müdahalesi kaçınılmaz olacaktır. Elbette ki sorun başkasının
“izin” verip vermemesi değildir, sorun her dört devletin birleşerek, bir şer
cephesi temelinde büyük bir katliama başvurması ve elde edilen kazanımların
büyük zarar görmesidir.
Üstelik Kürdistan halkının kaderinin bir partinin,
bir bölgenin, bir aşiretin istemi doğrultusunda belirlenmesi de ciddi bir
sorundur. Kürdistan halkının kaderi; tüm parçaları, parçalardaki siyasi
partileri, kurum ve tek tek şahsiyetleri ilgilendiren ulusal bir sorundur. Bir
parçada yapılacak bir katliam diğer parçaları ilgilendirir, bir partinin hatası
diğer partileri etkiler, bir inancın veya bir grubun kararı diğer tüm inanç ve
grupları direk belirler. Bu nedenle gelinen aşamada Kürtler, artık ulusal
birlik temelinde, ortak bir strateji doğrultusunda hareket etmek zorundadır.
İşte tüm bu nedenlerden dolayı şu an Kürtler için
hayati önemde olan şey ulusal birlik, ulusal kongre ve ulusal cephedir. Siyasi
ve savunma alanlarında ortak bir cephe, ulusal bir irade ve ulusal bir kongre
her şeyden öncedir. Kürdistan’ın kurtuluşu ve Kürt halkının özgürlüğü buradan
geçer. İlk yapılması gereken budur. Bu aşamadan sonra ortak bir ulusal karara
gidilir. Yani oluşturulacak olan cephe ve ulusal birlik temelinde ortak bir
karara varılır. Referanduma mı gidilir, bağımsızlık mı ilan edilir,
konfederalizme mi gidilir, kısacası ne yapılacaksa bundan sonra yapılır. Ulusal
cephenin, ulusal kongrenin kararı neyse, herkes buna uyar ve buna bağlı olarak
ortaya çıkacak karara tabii olur. Yurtseverlik de, ulusa bağlılık da, Kürdistan
hayali de bunu gerektiriyor. Bunun dışında farklı girişimler bireyseldir,
partiseldir, aşiretseldir, dolayısıyla bunun dışında her türlü girişim
Kürdistan ulusunu kendi aşiret çıkarlarına feda etmek anlamına gelir.
Güney’de yapılacak olan referanduma bu perspektifle
bakmak daha doğru olur. Referandumcular, Rojava’ya da bu doğrultuda
yaklaşmalıdır. Bir taraftan Kürdistan devleti için referandum, öte yandan hemen
yan tarafta yapılan Özerk Rojava Devrimini görmemek, hatta kabul etmemek, daha
da ötesi, Türk devletinin Rojava’yı bombalaması için ne gerekiyorsa onu yapmak…
Hiç kimse kör ve sağır değildir.