Bugün Türk devletinin Efrin’e yönelik işgalinin 36.günü. Tam
36 gündür çağımızın en gelişkin savaş araçlarıyla Efrin vuruluyor. Havada ve
karada durmadan sistemli bir saldırı ile neredeyse Efrin’in tüm köyleri yerle
bir edildi. İlk saldırıda tam 72 uçakla havadan saatlerce bombalandı, daha
sonraki günlerde obüslerle, tank ve toplarla bu kez karada vuruldu. Ardından
asker ve oluşturulan El Nusra, IŞİD ve diğer gruplardan devşirilen çetelerle
Efrin bir bütün olarak işgal edilmek istendi.
Efrin çocuklarla
birlikte yakılıp yıkılıyor…
Bu satırları yazarken Efrin, Türk devletine ait F-16
uçakları tarafından sitemli ve çok yoğun bir biçimde bombalanmaktadır. Top
atışları zaten durmadan devam etmektedir. Bu süre içerisinde yüzlerce çocuk,
kadın ve yaşlı insan öldürüldü. Yaşanan katliamı burada teker tekr anlatıp
kanıtlamaya gerek yoktur. Çünkü bu katliamı Kürtler değil, bizzat Avrupalı
basın mensupları tarafından belgeleyerek kanıtlamışlardır. Hemen hemen her gün
onlarca fotoğraf karesi ve görüntü tüm dünyaya yayılmaktadır.
Hiçbir katliamcı ‘ben katliam yapıyorum’
demez…
Türk devletinin bu sivil katliamı reddettiğini, kabul
etmediğini ve tüm dünyanın gözünün içine baka baka yalan söylediğini biliyoruz.
Öyle ya, hangi katliamcı güç yaptığı katliamı kabul eder ki? Hitler bile
vahşice katlettiği 3 milyondan fazla Yahudi’nin ölümünü kabul etmedi. İspanya
iç savaşında Franko de aynı biçimde işlediği cinayetleri kabul etmemişti.
İtalya halkına kan kusturan Mussolin de aynı biçimde masum olduğunu
belirtmişti. Neron da sanatsal ve
insanlığın selameti için Roma’yı yaktığını belirtmişti. Yakın tarihimizin en
kanlı diktatörü olan Saddam Hüseyin, birkaç saat içinde Halepçe’de beş bin Kürdü katlederken de, öldürülenlerin
terörist olduğunu, dolayısıyla hak ettiklerini belirtmişti. Kısacası Türkiye
Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan ve kabinesinde yer alan bakanları da,
Efrin’de öldürülenlerin terörist olduğunu ısrarla belirtmektedir. Her gün öldürülen onlarca insanın bilançosunu Tv
ekranlarında canlı bir biçimde açıklayan Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’a göre
öldürülen herkes teröristtir. Oysa dünya Tv ekranlarında öldürülen insanların
çocuk, kadın ve daha kundakta olan bebekler olduğunu hepimiz görmekteyiz.
Neredeyse her saat başı dünya, çocuk ve sivil insanların öldürüldüğü bir oyun
izlemektedir. Öldüren Türk, kurbanlar ise Kürt.
ÖSO özünde El Nusra ve IŞİD’tir…
Türk devletinin Kürtlere karşı katliamda kullandığı
kişilerin içinde örgütlendiği ÖSO tamamen katillerden oluşmuş bir güruhtur. Şam
Cephesi, Nureddin Zengi Harekati, Mücahitler Ordusu, Cebel Dağı Şahinleri
Tugayı, Sultan Murad Tümeni, Hamza
Tugayları Ahrar El Şam, Ceyş’ül İslam gibi farklı isimler altında örgütlendirilen,
ama esas olarak El Nusra ve IŞİD denilen terörist grupların içinde yer alan,
zaman zaman da Türkiye tarafından farklı biçimlerde adlandırılan gruplar
olduğunu ve bunların hepsi de ‘ÖSO’ adı altında sanki muhalif bir güçmüş gibi
lanse edildiğini de gayet iyi biliyoruz. Şu an Efrin’de Türtk ordusu ile
birlikte Kürtleri katleden bu çetelerin tümü de El Nusra ve IŞİD denilen
terörist grupların elemanları olduğunu sadece Kürtler değil, tüm dünya
bilmektedir. Kobani’de, Rakka’da, Halep’de kaçan ve Türkiye’de Ankara, Kilis,
Hatay, Urfa, Antep, Konya gibi illerde aylarca, hatta yıllarca eğitilip
silahlandırılan ve şu an Efrin’de Kürtleri katleden bu teröristler aynı zamanda
Fransa’,da, Almanya’da, İsviçre ve İsveç’te de bombalı eylemlerde bulunan
teröristlerin yol arkadaşları olduğunu da tüm dünya bilmektedir.
Türkiye devleti tarafından ‘ÖSO’ adı altında bir arayan getirilip
silahlandırılan ve Efrin’e gönderilen bu teröristlerin kim olduğunu Sayın
Emmuanuel Marcon da, Donald Trump da, Angela Merkel de, David Lidington da, Mark
Rutte da, Charles Michel da gayet iyi bilmektedir. Bu devlet başkanları da çok
iyi biliyorlar ki Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan doğru konuşmuyor.
‘ÖSO’ denilen güruhun tüm üyeleri de ‘muhalif’ değil, tamamı da dünyanın
değişik ülkelerinden getirilip İslami ideoloji ile düşünce ve ruhsal yapıları
değiştirilen ve Kürtlerin katledilmesinde kullanılan radikal İslamcı
militanlardır. Bunlar sadece Kürtler için değil, tüm dünya için tehlikeli kişilerdir….
IŞİD yerine Türk
devleti almıştır…
Evet IŞİD, Kürtler ve koalisyon güçleri tarafından yenilgiye
uğratıldı. IŞİD yenilirken Türk devleti de yenilmiştir. Çünkü IŞİD Türk devleti
ve Erdoğan adına Kürtlere, Irak, Suriye ve koalisyona karşı savaşan bir güçtü.
Türk devleti IŞİD’i savaştırıyordu. Eğer IŞİD yenilmeseydi, Ortadoğu’da hakim
olsaydı Türk devleti ve Erdoğan tüm
Ortadoğu’da hakim olacaktı. Bu durumda başta ABD olmak üzere hiçbir Avrupa
devleti Ortadoğu’da barınamayacaktı. Daha da önemlisi Erdoğan ve Türk devleti
IŞİD ile Avrupa’ya kadar gelip buralarda kan dökecekti. Erdoğan IŞİD denilen
terörist örgütle Avrupa’da “haçlı sefer”in intikamını almak için oluk oluk kan
akıtacaktı. Erdoğan, IŞİD daha yenilmeden önce hep şunu söylerdi: “Eskiden üç
kıtada at oynatır, kılıç sallardık. Elbet o günler yeniden gelir. Daha bitmedi,
Haçlı seferin rövanşını da yapmadık daha. Gün gelir onu da yeniden Avrupalılara
hatırlatırız…” Erdoğan bu ifadeleri öylesine rastgele değil, IŞİD’le Avrupalıları vurmayı hedeflediği için
kullannıyordu. ABD bu gerçeği bildiği için Erdoğan’la sürekli bir çatışma
içindeydi. Türkiye’nin eksen değiştirme tehdidini sürekli gündeme getirmesinin
nedeni de bundan ileri geliyordu. Fransa’da IŞİD tarafından patlatılan bombaların
Erdoğan’dan bağımsız değildi. Almanya, İsviçre ve İsveç’te yapılan araba
katliamı da Erdoğan’ın bilgisi dahilinde gerçekleştirilmişti. İngiltere’de
patlatılan bombalar da Türkiye’den bağımsız değildi. Erdoğan, Avrupa’yı her
tehdit ettiğinden kısa bir süre sonra bombaların başkentlerde patlaması tesadüf
değildi.
Erdoğan Efrin’de bir
kontra devleti kurmak istiyor
Tüm bunlara rağmen Erdoğan ve IŞİD yenilgiden kurtulamadı.
Fakat Türk devleti ve Erdoğan bu kez bizzat kendisi savaşa girdi. Çünkü IŞİD’le
ne Kürtleri bitirebildi, ne de Avrupa ve ABD’yi ikna edebildi. Durum böyle
olunca bu kez bizzat kendisi Kuzey Suriye’de yaşayan Kürtlere saldırdı. İşte
Efrin’in işgali bu temelde gerçekleştirilmiştir. Amaç Kuzey Suriye’de Kürtlerin
bölgesinde bir Türk-IŞİD kontra bölgesini veya gücü yeterse bir kontra devletini
kurmak ve bu kontra devletin
aracılığıyla Ortadoğu’ya müdahale etmektir. Türk devleti bunu başarırsa herkes
kaybeder. En başta ABD ve Avrupa kaybeder. Türk devleti ve Erdoğan bu kontra
devleti ile sürekli terör estirecek, kriz ve kaosla herkese gözdağı verecektir.
İran ve İsrail’den çok daha şımarık, kanlı ve Ortadoğu’da terör estiren üçüncü
bir terör devleti şekillenecektir. Bunu engelleyen Kürtlerdir. Ancak Efrin’de
dengeler değişirse sorun çok daha ciddi düzeye ulaşacağı kesindir.
Burada Rusya ve ABD’nin yaklaşımına da kısa bir vurgu yapmak
doğru olacaktır. Sorun Kürtlerin dünya için savaşmasına rağmen, Efrin’le
birlikte dünyanın onları yalnız bırakması sorunu değildir. Sorun ahlakidir. Uluslararası
devletlerin dini-imanı olmadığını biliyoruz. Bu nedenle “Rusya ve ABD Kürtleri
sattı” belirlemesi yerine, daha çok her iki devletin de kendi ulusal çıkarları
için IŞİD’e karşı ortak cephede yer alan Kürtlere karşı “ahlaki olmayan bir
politikayı izlemiş olmaları” demek, daha doğru bir belirleme olacaktır. Rusya,
Türkiye’nin eksen değiştirmesi ve ABD’den uzaklaştırılması için Efrin’i işgal
etme onayını vermiştir. ABD ise Türkiye’yi Rusya’ya kaptırmamak için Efrin’in
işgaline sessiz kalmayı tercih etmiştir. Almanya, Fransa ve İtalya da silahların
satışı ve çeşitli ihaleler karşılığında Türk devletinin Efrin’de Kürtlere karşı
işlemiş olduğu suça göz yumman devletler olarak tarihteki yerlerini almışlardır.
Bu anlamda her üç yaklaşım da ahlaki olmadığı gibi, tamamen katliama onay verme
konusunda büyük günah işleme siyasetinin bir kez daha yaşam bulmuş olmasıdır.
Sonuç olarak, her halk gibi Kürtler de kendi toprağı
üzerinde yaşama hakkına sahiptir. Her ulusun bir statüsü varsa, Kürtlerin de
olacaktır. Kürtlerin mücadelesi bunun içindir. Kuzey Suriye’deki Kürtlerin
istemi de bu temeldedir. Ancak Türkiye, İran, Suriye ve Irak devletleri Lozan
antlaşmasından buyana buna izin vermedikleri gibi, Kürtleri düşman olarak görme
gibi bir politika da izlediklerini biliyoruz. Türkiye’nin bu politikası çok
daha belirgindir. Kendini Ortadoğu’nun sahibi olarak gördüğü gibi, Kürtlerin en
ufak bir istemini de şiddetle bastırma politikasını izlemektedir. Efrin bunun
en somut ifadesidir. Fakat görüyoruz ki Avrupa ve ABD, uzun zamandır Türk
devletinin bu kanlı ve şiddet yüklü siyasetine alet olmaktadır. “Ortağımızdır,
NATO üyesidir” diyerek, yaptığı her türlü baskı ve insanlık dışı uygulamalara
hem göz yummaktadır, hem de destek sunmaktadır. Oysa biliyoruz ki Kürt sorunu
artık sadece Türkiye’nin, Ortadoğu’nun bir sorunu değildir. Avrupa’nın da, ABD’nin
de bir sorunudur. Bu nedenle sorunun çözümü konusunda yeni bir politik çizgi
geliştirebilme ortamı oluşmuştur. Avrupa ve ABD bu konuda rol oynayabilir. Çünkü
Kürt sorunu çözülmezse, Türkiye ve Ortadoğu’da kaos ve şiddet daima var olmaya
devam eder. Savaş ve kaos da, Avrupa’nın da ABD’nin de işine gelmez. Fransa ve
Almanya da ciddi bir tutum sahibi olabilirler. Gelinen aşamada Kürtler
özgürlüğünden ve kazandığı statüden vazgeçmezler. O halde geriden tek yol
kalıyor: Kürt sorununu çözmek.