Hiç bir diktatörün, hiç bir sömüegeci devletin, hiç bir zalimin ömrü sonsuz ve sınırsız değildir. İlk iktidar ve kendi dönemlerinde çok kan döker, çok büyük zalimlilikler yapar, haddi hesabı olmayan boyutta baskı yapar, halkların kanıyla beslenirler adeta. Vahşiyane diyebileceğimiz bir süreci yaşatırlar. kanla, irinle, zulumle varlıklarını, sistem ve saltanatlıklarını sürdürürler...

Ancak tüm bunlar bir yere kadar sürer. Bir noktadan sonra halklar, toplumlar ve genel anlamda insanlık en nihayetinde tüm bu kötülük ve zalimliklere "DUR" der ve tarihte sayısızca örneğini gördüğümüz bu zalimler tarihin çöp sepetıne atılmış olurlar...

Dehak zalimdi ama sonu hüsranla sonuçlandı. Neron zulümkardı ancak iktidarı sınırsız olmadı ve sonuçta çıldırmak zorunda kaldı. Büyük askeri zaferleri elde eden İskender ve Sezar bile sınırsız bir iktidara sahip olamadılar. Faşizmin babası diyebileceğimiz Hitler bile kendini ölümün kucağına atarak kurtarmaya çalıştı, Mussolini ayaklarından asıldı, Saddam idam edildi.

Demek ki diktatörler, faşist cellatlar, kan ve irinle beslenen vampirler tarihten ders çıkartmıyorlar. Günü ve anı yaşayarak varlıklarını sürdürüyorlar. "Gün bugündür" diyerek, yaşıyorlar. Hayat onlar için günlük olarak zevk u sefa içerisinde yaşamaktır. Anı varoluş hallerini olarak görür ve günlerini anda yaşayarak büyük zalimlkler yaparlar. Bu ndenle geçmişe bakamaz, geçmişte yaşananları kendileri için ders olarak görmez ve "bir gün ben de öyle olabilirim" diye düşünmezler asla.

Bakın işte Recep Tayyip Erdoğan'a. O da geçmişi bugünle, bugünü de yarınla asla buluşturmaz. Ne kendisinden önceki zalimlerin başına gelenleri, ne de onların başına gelenleri kendisinin de başına geleceğini düşünür. Her zalim nasıl ki günü yaşayarak geçmişi düşünmemişse, Erdoğan da aynı biçimde geçmişi düşünmediği gibi, gelecekte başına gelecek olası sorunları da düşünmediği kesindir. Zaten eğer diktatörler geçmişe bakıp geleceği planlasaydılar hiç birisinin akibeti tarihte gerçekleştiği gibi olmazdı. Erdoğan da öyledir.

Tarihite yer alan ne kadar zalim ve gaddar diktatör varsa Erdoğan da onlar kadar zalim ve gaddar olduğu tartışılmazdır. Cumhuriyet döneminin en kanlı ve en zalim kişiliği olarak tarihteki yerini şimdiden almıştır. Padişahlar, Sultanlar ve diktatörler ne kadar kan dökmüşlerse, ne kadar insan öldürmüşlerse, ne kadar cinayet işlemişlerse, ne kadar kadın ve çocuk hunharca katletmişlerse, ne kadar soykırım politikasını hayata geçirmişlerse, Erdoğan da en az onlar kadar yapmıştır. Osmanlı ve Cumhuriyet sürecinde Kürdistan'da ne kadar yakılma ve yıkılma olmuşsa, ne kadar talan gerçekleştirilmişse, ne kadar kadınlara tecavüz edilmişse, ne kadar çocuk öldürülmüşse, ne kadar anne karnındaki cennin vahşice vurulmuşsa, Erdoğan ve katil kabinesi de en az o kadar yapmıştır...

Bu anlamda nasıl ki saddam Güney Kürdistan'da "Kürtlerin kasabı" adıyla anılmışsa, Erdoğan da Kuzey Kürdistan'da Kürtlerin kasabı olarak anılması son derece doğrudur. Sadece Kuzey'de yaptığı vahşetten de değil, Rojava'da IŞİD'in vahşetinden de birinci derecede sorumludur. Sadece Cizre'nin, Nusaybin'in, Silopi'inin, Şırnak ve Kürdistan'ın diğer bölgelerinde yapılan ykımdan da değil, Kobanê'nin yakılıp yıkılmasından da sorumlu bir katil olarak tarihe geçmiştir.

Elbette ki her zalim gibi Erdoğan da iktidarının son döneminde bu vahşeti sergiliyor. Erdoğan sonunu, iktidarının son demini, nasıl bir sonla hayata gözerini yummacağını çok iyi gördüğünden dolayı Kürdistan'ı yakıp yıkıyor."Belki bir hamle daha yaparak sonuç alabilirim" düşüncesiyle bu kadar vahşileşebiliyor. Bu nedenle "kurtluş"unu vahşetten, zulümden, baskı ve şiddetten görüyor. Ama nasıl ki Neron, Hitler, Mussolini, saddam ve diğer zalimler yaptıklarıyla kendilerini kurtaramadılarsa Erdoğan da kendini kurtaramayacak. Bu, kesin ve mutlak bir doğrudur. Erdoğan da, özel savaş kabinesi de, soykırımcı Türk devleti de ve şu an Kürdistan'da soykırım uygulayan katiller sürüsü de bunu unutmasınlar, o kirli belleklerine kazsınlar...
 
Yukarı