"Rüzgâr eken,
fırtına biçer" atasözü, asla unutulmaması ve
herkesin kulaklarına küpe
yapması gereken bir atasözüdür. Anlamı şudur: "Kimseye kötülük
etme, zalim, yıkıcı ve baskıcı olma, hayatla, gerçekle,
varoluş halinle asla ters düşme, yoksa yaptığın tüm kötülükler,
ettiğin tüm
zalimlikler sonunda gelir seni bulur..."
Türkiye'de,
Erdoğan'ın uygulamalarında, AKP'nin savaş
kabinesinin pratiğinde yaşanan
tam da budur. Bu güruhun, bu kişiliğin,
savaşla beslenen bu devlet ve hükümetin
başına gelenler, elbetteki ektiği rüzgârdan sonra fırtınayı biçme durumudur.
Hiç bir
zalim, hiç bir despot ve faşist rüzgâr ektiğini düşünmez. Hep doğru
yaptığını, haklı ve doğru
yolda olan hep kendisi olduğunu,
her şeyi yapma hakkına sahip olduğu
gibi, yaptığı her şeyin
de mübah olduğunu düşünür. Kendisine dönük yapılanları da hep haksız ve
mutlaka şiddetle cezalandırılması gereken şeyler
olduğunu savunur her zaman.
"Dediğim dedik" anlayışı hakimdir daima. Kendisine toz kondurtmaz ve
kendini hukukun, ordunun, asker ve polisin, para ve mülkün, kısacası devletin sahibi olarak görür. Söylediği her sözün yasa ve dolayısıyla karara dönüştürülmesini istemekle yetinmez, aynı zamanda bunun gerçekleşmesi için ne
gerekiyorsa onu yapar.
Bu kişiliğin en somut hali Erdoğan kişiliğidir.
Erdoğan gerçekten
de rüzgâr ekmiş ve şimdi fırtına biçiyor. Biçtiği fırtınada boğulmak üzere olduğu için de ektiği rüzgârı unutmuşa
benziyor. Bu nedenle yine Kürtlere,
Kürt siyasi ve askeri
hareketine şuursuzca saldırıyor.
Aslında Erdoğan çıldırmışa
benziyor. Ne söylediğini,
ne konuştuğunu,
nasıl davranacağını da
bilmiyor. Deyim yerindeyse şaşkın ördeğe benzeyen
Erdoğan, İstanbul
ve metropollerde meydana gelen patlamalardan hareketle ‘müslüman
olsalar Ramazan’da bu eylemi yapmazlar’ dedi. Patlamaların
uyguladığı şiddetin
bir sonucu olduğunu unutmuş gibi, yeniden gündeme
gelen şiddetin durup dururken bir avuç teröristin
gerçekleştirdiği olaylar zinciri olduğu imajını
yaratmaya çalışıyor.
Her diktatör gibi, her zalim gibi, her faşist ve egemen gibi o da yaptığı her şeyi mübah, başkalarının yaptığı en doğru ve
haklı savunma refleksini ise teröristlik olarak görüyor.
Algı
operasyonunda son derece başarılı olan
Erdoğan, bu konuda da yaptığı algı
operasyonlarıyla Kürdistan’a yapmış olduğu yakıp yıkma ve soykırım hareketini gizlemeye çalışıyor. Son bir yıldır Kürdistan’da yaptığı vahşeti “normal” ve “teröristlere karşı mücadele”
olarak değerlendiriken, Kürt halkının en meşru
hakkı olan savunmasını ise, “isyan, devlete karşı başkaldırı” olarak görüyor. Ve bu söylemle
yine her zamanki gibi hem mağduriyet,
hem de algı operasyonu ile gerçekleri gizlemeye, doğruların üstünü örtmeye, yaşanan
vahşete kılıf bulmaya çalışıyor.
Halbuki bugün Erdoğan,
daha doğru bir ifadeyle Erdoğan'ın temsil ettiği Türk devleti Kürdistan’da katliam yapıyor,
soykırım
politikasını en
kaba haliyle uyguluyor. Koçgiri’de, Piran'da, Dêrsim’de, Ağrı ve Zilan’da
olduğu gibi, bugünde aynı
katliam ve soykırım
politikası yaşama geçiriliyor. Dêrsim’deki soykırım bugün Cîzir’de
uygulanıyor, Koçgiri’deki katliam bugün
Silopiya ve Sûr’da yaşanıyor,
Zilan ve Ağrı’da gerçekleştirilen
vahşet bugün Şirnex ve Gewer’de
yeniden hayata geçiriliyor.
Evet, Kürdistan
yakılıp yıkılıyor, gençler
hunharca kurşuna diziliyor, kadınlar yakılıyor, çocuklar
vahşice öldürülüyorlar. Şehirler,
köyler, dağlar, ovalar havadan, karadan bombalanıyor. Ve tüm
bunları yaptıran,
bunun için özel
karar ve yasarlar çıkaran Erdoğan’dır. Elbette ki Erdoğan
sadece bunları yapmakla yetinmiyor. Kürt halkının siyasi iradesine karşı da büyük suçlar işliyor.
Topyekûn bir savaşla Kürt
halkını ve
onun temsilcisi olan askeri ve siyasi yapısının
iradesini kırmaya çalışıyor...
İşte Kürt
halkı ve onun savunma güçleri kendini savununca, teslim olmayıp direnince, iradesinin kırılmasına
izin vermeyince bu kez algı
operasyonu ile gerçekleri terzyüz etme çabasına giriyor. Bunun için
yalan söylüyor,
gerçekleri gizliyor, doğruları çarpıtarak
dünyada ne kadar hile ve
kurnazlıklar öğrenmişse hepsini katlayarak yarattığı medya aracılığıyla kamuoyuna sunuyor. Bu mübarek ayda Kürdistan’ı yakıp yıkmayı müslümanlığa, gerçek İslam dinine aykırı görmeyen
Erdoğan, izlediği politikayla bizzat kendisinin neden olduğu metropollerdeki patlamaların ‘müslümanlığa aykırı’ olduğunu söylüyor.
Metropollerdeki şiddeti uygulayanları gayrimüslim,
Kürdistan’daki
vahşetin yaratıcısı olan kendisini ise ‘müslüman’ olarak görüyor.
Gerçekler
ancak bu kadar çarpıtılabilir, doğrular
ancak bu kadar terzyüz edilebilir, ancak bu kadar
ahlaksız olunabilinir. Fakat artık kimse Erdoğan’a inanmıyor. Çünkü ipi
pazara çıkmış bir
kişilik olan Erdoğan artık ağzıyla kuş tutsa bile kimseyi inandıramaz.
Herkes onun katliamcı, zalim ve vahşet uygulayan bir Dehak olduğunu gayet iyi biliyor.
Erdoğan boşuna çırpınıyor.
Hiç bir kuvvet onu Kürt halkının hakikatinden kurtaramayacaktır. Erdoğan
bunu da bir kenara not etsin...