Alman ilahiyatçı Martin Niemöller, şunu söylemişti yıllar önce: “Önce sosyalistler için geldiler, ben sosyalist olmadığım için sesimi çıkarmadım. Sonra sendikacılar için geldiler, sendikacı olmadığım için sesimi çıkarmadım. Sonra Yahudiler için geldiler, Yahudi olmadığım için sesimi çıkarmadım. Sonra benim için geldiklerinde, benim için sesini yükseltecek kimse kalmamıştı.“
                                                                           
Peki şimdi Türkiye'de yaşanan tam da bu tablo değil mi?

Bugün Türkiye'de yaşananların Papaz Niemöller'in anlattığı Nazi Almanya'sını andırdığı kesindir. Aslında 'andırma' değil, ta kendisidir. Erdoğan'ın dokunmadığı, karışmadığı kimse kalmadı. Kendisine karşı olan, AKP'yi eleştiren, devleti demokratik uygulamalara davet eden, oluşturduğu baskı sistemine karşı en ufak bir tepki içerisinde olan herkesi alıp zindana atıyor.

Önce kendisi için tehlikeli gördüğü askerleri “Ergenekon” adı altında tasfiye etti, sonra suç ortağı Fethullah Gülen'i, ardından aydın ve yazarları, sonra sendikacıları, öğretmenleri, memur ve bir zamanlar partisini eleştirenleri içeriye aldı.

Tüm bunları parça parça yaptı. Askerlere yönelmeden önce aydın ve demokratları, askeri darbeyle başları belada olan ve askerleri demokrasi karşıtı olarak görenleri yanına aldı. Sonra Fethullah'la savaşında bu kez laik sistemden yana olanları yanına aldı. 15 Temmuz'da darbeye karşı toplumda bulunan hemen hemen her sınıf ve katmanla ittifak yaptı. Bu süreçte aynı zamanda  CHP ve MHP ile de işbirliği yaptı. Darbecilere karşı kesin üstünlük sağladıktan sonra bu kez ilerci, demokrat, öğretmen, aydın ve yazarları Fethullahçılıkla suçlayarak büyük bir tasfiye gerçekleştirdi.

Şimdi de sıra Kürtlerde…

Aslında Kürtlere karşı savaşı iktiara geldikten sonra başladı. Birçok taktiği iç içe geçirerek savaştı. Bu savaşta hemen hemen herkesi yanına aldı. Bazen aydın ve yazarları, bazen sendikacıları, bazen demokrat ve aydın geçinenleri yanına alarak Kürtlere karşı savaştı. Bu toplumsal kesimlerden aldığı güç ve cesaretle büyük katliamlar yaptı. Kürt şehirlerini yakıp yıktı, binlerce sivil insanı bodrum katlarında diri diri yaktı. Kadın-çocuk, genç-yaşlı demeden önüne gelen herkesi katletti.

Tüm bunları yaparken Türk toplumu sessiz kaldı, hatta çoğu zaman yapılan katliamlara alkış tuttu. Erdoğan ve savaş kabinesi, “teröristlerle mücadele” adı altında birçok sınıf ve ara katmanı kandırarak yanına aldı. “Milli birlik ve beraberlik” diyerek ara sınıfları satın alarak Kürtlere karşı sonuna kadar kullandı. “Tek devlet, tek vatan, tek bayrak” diyerek orta burjuvaziyi sonuna kadar kışkırtarak büyük katliamlarına suç ortağı yaptı. Hatta sol geçinen birçok çevreyi yanlış yönlendirerek Özgürlük Hareketi'ne karşı kullandı.

Sadece Erdoğan dönemi de değil, Cumhuriyet'in kuruluşu ile birlikte bu zihniyet daima hakim oldu. Kürtler isyan etti, bu zihniyetin sahipleri onları bastırdı, katletti. Ve ne yazık ki Türk toplumu diye adlandırılan kesim de her isyanda devletin bu vahşi uygulamalarını alkışladı. “Bölücüler temzilendi, vatan kurtuldu, devletimiz yıkılmadı” anlayışı ile Kürtler tarih boyunca hep dıştalandı ve yapılan katliamlar meşru görüldü.

Şimdi de aynı zihniyet devam ediyor. Ancak bu kez sıra aydınlarda, demokrat ve sosyalistlerde, sendika ve emekçilerde. Kürtler vurulduğunda sessiz kalan, Kürt aydınları kaçırılıp hunharca katledildiğinde tepki göstermeyen, Kürt köyleri ve şehirleri yakılıp yıkıldığında kulaklarını tıkayan Türk aydınları, Türk demokrat ve solcuları şimdi kendileri aynı akıbete uğruyor. Bugün gerçek müslümanlar da, gerçek sosyalistler de, gerçek demokrat ve aydınlar da, kısacası demokrasi ve özgürlükten yana olan herkes Erdoğan ve savaş kabinesinin hedefinde.

Kürtler vurulduğunda tepki gösterliseydi, Kürt gazeteciler ve aydınlar katledildiğinde “bizi de katledin” denilseydi, Kürt köyleri ve kasabaları yakılıp yıkıldığında “yapmayın “ diye karşı konulsaydı bugün Türk aydınları, yazar ve solcuları teker teker avlanılmayacak, tutukulanıp zindana atılmayacaklardı.




Demek ki bazı özel koşullarda herkes her şey olmalıymış. Kürtler Ermeni, Ermeniler Kürt, Türkler Ermeni ve Kürt, sosyalistler demokrat, demokratlar sosyalist, solcular liberal, liberaller solcu, komünistler yurtsever, yurtseverler komünist olmalı ki, faşizm herkesi tek tek bir lokma gibi yutmasın, insan avına çıktığında kendisi avlansın, istediği diktatörlüğü elde etmeyi başarmasın..

Zaten diktatörlüğe hayat veren, onu başarıya götüren halkların, sınıf ve emekçilerin güçsüzlüğü ve örgütsüzlüğüdür. Örgütlü halkların, sınıf bilincine ulaşmış emekçilerin, ittifak ve güçbirliğine varılmış devrimcilerin olduğu yerde ne faşizm başarıya ulaşabilir, ne diktatörlük egemen olabilir, ne de kapitalist modernite kendi sistemine sonsuz ömür biçebilir...

Şu an Türk faşizminin, Erdoğan diktatörlüğünün hakim olamadığı, at oynatamadığı ve başarıya ulaşmadığı tek yer Kürdistan'dır.

Bu nedenle çıldırırcasına Kürdistan halkına saldırıyor, bu nedenle her yerde kan döküyor, bu nedenle ordusunun yarısını Kürdistan'da savaştırıyor. Erdoğan'ı ve savaş kabinesini en çok rahatsız eden, uykularını kaçıran Kürt halkının dik duruşudur. Eğer Türk halkı da , Türk aydını ve demokratları da, Türk sosyalit hareketi ve ilerci kamuoyu da Kürtler gibi dik dursaydı, örgütlü bir iradeyle karşı koymuş olsaydı Erdoğan ve savaş kabinesi çok rahat bir biçimde bu kadar kaos ve terör yaratamazdı. Sürdürdüğü insan avıyla tam bir korku ve kaos yaratan Erdoğan'ı rahatlatan ve ona nefes veren Türk halkının, Türk aydınlarının, Türk demokratlarının örgütsüz durumudur. Bu durum devleti sınırsız, Erdoğan'ı korkusuz bir biçimde terör uygulamasına götürüyor.


Gelinen aşamada bu duruma son vermenin zamanı gelmiştir. Dik durmasını ve “dur” demesini bilen bir bilinçle karşı konulsa, Erdoğan'ın yapacağı fazla bir şey olamaz. Bu süreçte herkes 'Kürtleşir', herkes biraz 'gerillalaşır', herkes biraz 'PKK'lileşir', herkes biraz 'Edi bese' diyebilecek bir cesaret ve hakikat bilincine ulaşırsa göreceksiniz ki hem Türk sorunu, hem Kürt sorunu, hem kadın sorunu, hem de emek sorunu çözülür. Bu, bir hayal, bir kurgu değil, bir gerçektir. Kürt halkının pratiğinden ortaya çıkmış bir doğrultudur. Bu gerçeğe, bu doğrultuya inanın...
 
Yukarı