Evet kırk yıl oldu…
Kırk yıl önce üç harflik bir kuruluşla adını duyurdu. Urfa’nın Hilvan ilçesine bağlı Kırbaşı köyünde bulunan bir eşkıya-çetesine dönük yapılan bir baskınla dünya onu duydu. Kimsenin fazla anlam veremediği, çok da ciddiye almadığı, “o da kısa bir zamanda bir alev samanı gibi sönecek” dediği bu kuruluş, bu yıl kırk bir yaşına girmiş oluyor.
Birileri için umut birileri için de korku dağı olur…
Nefes nefese başlayan küçük bir yürüyüşten büyük bir yürüyüşe dönüşen, kimsenin dikkate almadığı ancak daha sonra birileri için büyük bir umut, birileri için de büyük bir korku dağına dönüşen bu kuruluş, şimdi Ortadoğu’da kelimenin gerçek anlamıyla bir devrim merkezi, özgürlük ve demokrasinin ruhu haline gelmiştir.
Dağlara, ovalara, taşlara-kayalara adını yazdırır ama daha da önemlisi milyonların kalbinde taht kurur, Mezopotamya ve Anadolu halkları için gerçek kurtuluşun izdüşümü olur. Ortadoğu’nun, halkların, inançların, farklılıkların, kısacası “ötekiler” için yeni bir yaşamın düşünsel ve ruhsal dünyası; halkların cumhuriyeti, inançların Kâbe’si, ortak yaşamın hakikat yolu olur.
Yani yeni bir yaşamı, yeni bir kültürü, yeni bir ruh ve düşünce dünyasını yaratır. Özgürlük, demokrasi, doğruluk, hakikat ve ahlaki-politik toplumun inşası için halklara kılavuz olabilecek kadar derin bir ideolojik-politik ve teorik rehberi olur. Toplumu vicdanla, insanı ahlaki-politik bir hatla, yaşamı komünal bir tarzla, maneviyatı ‘olmazsa olmaz’ bir yaşam gerçekliği ile bütünleştiren ve bunu doğrular temelinde pekiştiren ahlaksal düzeyi oldukça yüksek bir kutup yıldızı olur.
“Bitmeyen bir roman”
Bir ırmak gibi akar, deryalar gibi dalgalanır, berrak bir su gibi toprakla buluşur, kendini dağlara vurur, ovalarda şahlanır, fırtına gibi eser, denizlerde alaboraya yakalanır ama asla balıklara, çıyan ve canavarlara yem olmaz…
Teslim alınmak istenilir, bu nedenle arkadan, sağından solundan haince hançerlenmek istenir, açık-gizli ulusal, bölgesel ve uluslararası düzeyde komplolara maruz kalır. “Seni bitireceğiz, yok edeceğiz, tasfiye edeceğiz, marjinalleştireceğiz, olmazsa ‘terörist’ diye ilan edeceğiz, bu da olmazsa cepheden saldırarak kanda boğacağız,” denilerek bin bir çeşit entrika, sayısızca tuzaklar kurulur. Daha sonra Osmanlarla, Botanlarla, Bekirlerle varoluş halinin en temiz özü başkalaştırılmak istenir. Bu da olmayınca bu kez çağımızın “karayüzleri”,” barbarları”, “tecavüz” ve “tacizcileri”, “katil” ve “vampirleri” olarak adlandırılan IŞİD denilen sürü öne sürülür. “Ne yapıyorsanız yapın, yeter ki yok edin, sadece onu değil onu halkıyla, kadınlarıyla, genç ve çocuklarıyla birlikte büyük ve çok daha büyük bir soykırımdan geçirin” denilir. Başka başka ihanetler, saldırı ve komplolar dayatılır, çok değişik boyutlarda bendeler inşa edilir. Ancak o yarattığı muhteşem komutan ve militanlarıyla her türlü dikenli ve engebeli yolları aşarak bugünlere gelir…
Mazlum gibi büyük teorisyenlerin, Hayri gibi saygın örgütleyicilerin, Haki ve Kemal gibi eşsiz enternasyonalistlerin, Agit gibi heybetli komutanların, Berivan ve Zilan gibi fedailerin, Delal ve Atakan gibi efsane komünalcilerın öncülüğünde “bitmeyen bir roman”, sırrı çözülmeyen bir efsane, hiç bir zaman eskimeyecek bir şiir, dün olduğu gibi bugün ve bundan sonra da “ab-ı hayat, ab-ı Hızır, aynü’l-hayat, nehru’l-hayat” gibi akmaya devam edecek olan bu kuruluşun adı PKK, yani Partiya Karkerên Kürdistan’dır. Evet, kadın, gençlik, erkek, kısacası Kürt toplumunda onlarca devrime bedel olan ideolojik, düşünsel, ahlaksal ve ruhsal devrimi gerçekleştiren Partiya Karkerên Kürdistan’ın tarihin en temiz sayfalarından, tüm zamanların en anlamlı ve en onurlu hareketlerinden birisini oluşturduğu tartışılmazdır. Duygusal zeka ile analitik zekanın, doğa ile insanın, toplum ile yaşamın, düşünce ile pratiğin bütünselliğinde yaşam bulan felsefesinde gerçek alamda bir halk, toplum, insanlık ve ahlaki-politik duruşun yalın temsili olan Özgürlük Hareketi, aynı zamanda bir Önderlik ve APOCU hareket olarak şekillendi ve bu şekilleniş hali her gün biraz daha derinleşerek devam ediyor…

“Öyle bir parti kurmalıyım ki…”
Partiya Karkerên Kürdistan’ın mimarı, onun ideolojik, teorik, örgütsel ve düşünsel önderi Başkan Abdullah Öcalan’ın “Özgürlük Hareketi bitmeyen bir romandır ve asla bitmeyecektir” demesinin nedeni, onun her çağa ve her zamana kendini yeniden yapılandıracak ve eskiyen yanlarını atan ama çağa ve zamana göre de yeni şeyleri alan bir özelliğe sahip olmasıdır. Bu nedenle “bu romanın sonu yoktur” demiştir. “Öyle bir örgüt kurmalıyım ki, öyle sağlam ve çağımıza göre bir parti inşa etmeliyim ki Türk devleti ve onunla bağlantılı olan herkes yaptığı ve yapacağı her saldırıda zayıf düşebilsin ama benim inşa ettiğim örgüt-parti de her saldırı karşısında daha fazla güçlensin” diyen Başkan Abdullah Öcalan’ın söylediği gibi de olmuştur gerçekten. Yapılan her saldırıda saldırganlar zayıflanmış ama Özgürlük Hareketi çok daha fazla güçlenmiştir. Özetle şehadetler Özgürlük Hareketi’ni hem daha fazla kuvvetlendirmiş hem de maneviyatını oldukça derinleştirmiştir.
“Bizi öldürmekle bitiremezsiniz”
Kürdistan devrimcileri, yani APOCU Hareket “tasfiye olsun” diye Haki Karer’i katledenler çok iyi biliyorlar ki zayıflayan APOCU Hareket değil, onlar olmuştur. APOCU Hareket Haki Karer’in kanla yoğrulmuş külleriyle inşa edilmiştir. “Haki Karer’i bitmemiz için, yok olmamız için ve tasfiye olmamız için vurdular ama ben buna izin vermeyeceğim. Madem kan döküldü, madem Karadenizli arkadaşım bir komplo ile katledildi, madem Kürt ve Türk halkının kardeşliği tasfiye edilmek istendi, o zaman ben de bir parti kurarak daha fazla güçleneceğim” diyen, yine Başkan Abdullah Öcalan’dı. Evet Özgürlük Hareketi; 1978’de Diyarbakır Fis’te yapılan bir toplantıda, bir yıl önce Antep’te katledilen Haki Karer’in küllerinden yaratılır. Birinci kongrede “seni öldürenler kendilerini öldürdüler, seni bizden alanlar aslında kendilerini kendilerinden aldılar” denilerek Özgürlük Hareketi’nin kuruluşu gerçekleşir.
Haki Karer’in katledilmesinden bir yıl sonra Hilvan’da Halil Çavgun katledilir. PKK, Halil Çavgun’u katledenlere karşı büyük bir taarruza geçip, kendini çok daha büyüterek halk hareketine dönüştürür. 1984 yılında Eruh-Şemdinli atılımı ile daha büyük bir stratejik çalışmayı başlatır . Bu tarihten sonra Özgürlük Hareketi ideolojik ve teorik çalışmanın yanında askeri çalışmayı da stratejik bir hedef olarak önüne koyar. Bu tarihten sonra Ortadoğu’da artık askeri bir güç ve irade olarak varlık gösterir.
90’lı yıllara gelindiğinde PKK bir devrim hareketine, sözü geçerli olan bir doğrultu haline gelir. Bu yıllarda Başkan Abdullah Öcalan “Özgürlük Hareketi, mezara gömülü olan Kürtleri mezardan çıkarttı. Şimdi diri, canlı, özgürlük, insanlık ve vatan için mücadele eden bir halk gerçekliğine dönüşmüş olan Kürtleri bundan sonra kimse mezara koyamaz” derken, Özgürlük Hareketi’nin yarattığı devrimden bahseder…

Gerçek devrim kadın ve toplumsal devrimdir…
Hiç kuşkusuz ki Kürtleri mezardan çıkartıp ayaklandırmak başlı başına bir devrimdi. Ölüye can vermek, mezardakini mezardan çıkartıp ona ruh vermek, köleyi efendisine karşı savaştırmak en büyük devrimdi. Devrimin siyasi iktidarı ele geçirip devletin koltuğunda oturmak olmadığı reel sosyalizm sürecinde iyi anlaşılmıştır. Önemli olan toplumsal alanda alt-üst oluşum yaratmak, köle konumunda olan bir halkı özgürlük için ayaklandırmaktır. Evet dört duvar arasında köle gibi yaşayan, egemen erkek ve egemen devlet sistemine karşı özgürlük bilinci temelinde kadını ayaklandırmanın çok daha büyük ve anlamlı bir devrim olduğu da kesindir. Hele hele Kürt kadınını mutfaktan ve erkeğin cinsel kölesi olmaktan çıkartıp ülkesi ve kendisi için savaşır noktaya getirmek on devrimden çok daha fazla anlamlıdır. Zaten bu nedenle Başkan Abdullah Öcalan Kürdistan devrimine, toplumsal, politik ve ahlaki devrimin merkezine kadın devrimini koyar. “Kadın devrimi olmadan, kadın özgür olmadan, kadın doğru bir temelde örgütlendirilmeden diğer devrimler asla başarıya ulaşmaz” diyen Başkan Abdullah Öcalan şunları belirtir: “Kadınla, kadın iradesiyle yapılacak bir devrim asla bozulmaz, geriye dönüş olmaz, bürokrat ve kodamanları yaratmaz. Kadının özgür olmadığı bir toplum da, erkek de asla özgür olamaz. Bu nedenle Kürdistan devriminin merkezine kadın devrimini koyuyorum. Önce kadın örgütlenecek, önce kadın özgürce konuşup tartışacak ve ardından kendini ideolojik-politik ve örgütleme temelinde büyük bir savunma gücüne kavuşturacak, bununla birlikte erkek de, toplum da kurtulmuş olacaktır…”
Ortadoğu devrimi Özgürlük Hareketi’nin eseri olacaktır…
Ortadoğu büyük bir devrime gebedir. Bu tartışılmaz bir doğrudur. Bölgesel devletler ve yerel işbirlikçiler ile birlikte uluslararası güçlerin her türlü engellemelerine rağmen Ortadoğu devrimi uzak değildir. Nasıl ki 1. Dünya Savaşı’nın içinden Sovyet devrimi çıktıysa, nasıl ki 2. Dünya Savaşı’nın enkazları arasından reel sosyalizm bir sistem haline geldiyse, 3. Dünya Savaşı’nın sürdüğü Ortadoğu’da da mutlak anlamda bir devrim ortaya çıkacaktır. Bu devrime öncülük yapacak olan da Özgürlük Hareketi olacaktır. Hem düşünsel, hem ideolojik, hem politik, hem askeri ve hem de örgütsel olarak Ortadoğu devrimine yanıt verecek tek güç Özgürlük Hareketi’dir. Rojava devrimi, Şengal’de büyük bir katliamı engelleyen askeri taarruzu ve oluşturmaya çalıştığı demokratik sistem, Ortadoğu’da halkların başına bela olan IŞİD’in bitirilmesi ve iradesinin kırılması, ardından uluslararası düzeyde yaratılan saygın duruş ve oluşturduğu umut bunun en somut örneği olmaktadır.

Kürdistan devrimi artık enternasyonalist bir devrimdir…
Ortadoğu devrimi Özgürlük Hareketi’nin öncülüğünde yapılacaktır ama sadece kendisi, sadece Kürt eksenli bir devrim değil, tamamen evrensel, enternasyonalist bir devrim karakterini taşıyacaktır. Tek parçada, tek ülkede devrim, bir alanı kurtarma, orada üslenme ama öteye gitmeme, “küçük olsun benim olsun” yaklaşımını aşan stratejik bir hedefle devrimleri gerçekleştirme gibi bir hattı vardır. Bu hat sadece kendi gücüyle sınırları aşmayacak, kendi ekseninde ama herkesi bu eksende örgütleyen bir devrim perspektifi ile Ortadoğu’da halklar konfederalizmini inşa etmeyi esas alan bir yol izlemektedir. “Tek ülkede devrim” teorisi geçmişte de, günümüz koşullarında da pratik olarak gerçekleşmeyen ve gerçekleşme noktasında oldukça sorunlu olan bir teoridir. Odak oluşturmak, bu odaktan açılım yapmak, yapılan her açılımda başka bir halka eklemek ayrı bir şey, bir yerde çakılıp kalmak ve kendi kendini kemirerek yiyip bitirmek ama aynı zamanda kapitalist moderniteyi beslemek ayrı bir şey… Bu nedenle Kuzey Kürdistan parçası bir odaktır, Rojava zincirin ilk halkasıdır, ama bu halkayla yetinmemek, Ortadoğu devrimini bu halkadan yola çıkarak gerçekleştirmek Özgürlük Hareketi’nin kırk birinci yılında temel hedefi olacaktır. Yani devrim Kuzeyle, Rojava ile sınırlı kalmayacak, içine Güney’i, Doğu’yu, giderek diğer tüm Ortadoğu ülkelerini alan bir devrim hedefi ile yoluna devam eden Özgürlük Hareketi, örgütlemesini de bu eksende yapmaktadır. “Dünya Halkları Kongresi” veya “Global Demokrasi Platformu” gibi bir çalışma ile dünyayı şaşkına çevirecek bir gelişmenin temel ayaklarından birisini oluşturma çabasında…Madem ki Ortadoğu devrimi hedeflenecek o zaman Ortadoğu eksenli örgütler bileşenine, mademki dünya devrimi diye bir girişim olacak o zaman dünya eksenli bir yapıya ihtiyaç olacaktır.
Türkiye devletinin son kaba ve saldırgan hamlelerine bakılarak “elde edilen alanlar da gitti” gibi son derece sığ yaklaşımların devrim teorisinden, Özgürlük Hareketi’nin hamleci ve yaratıcı duruşundan anlamayan bir yorumlama düzeyi olduğunu anlatmaya bile gerek yoktur. Erdoğan’ın Türkiye’si, Roma İmparatorluğu’nun, Çarlık Rusya’sının, Osmanlı İmparatorluğu’nun son haline, yani çöküşten biraz önceki durumuna benziyor. ”Hasta adam” ve “hasta devlet” belirlemesi tam da yerindedir. Sağa sola saldırmak güçlü olmanın, itibar sahibi olmanın ispatı değildir, tam tersine güçsüzlüğün ve şaşkın ördek halini yaşamanın en somut ifadesidir. Afrin’i de, İdlibi’i de, Minbiç’i de, Güney’i de, kısacası nereyi işgal ederse etsin Erdoğan kendini ve devletini de kurtaramaz. Bunu kesin ve net bir biçimde ifade etmek gerekiyor. Başkan Abdullah Öcalan’ın tecridi de Erdoğan-Bahçeli diktatörlüğünü ve AKP-MHP faşizmini kurtarmayacak. Bunu öylesine söylemiyoruz, tarihin bize sunduğu gerçeklerden hareketle söylüyoruz. Nasıl ki zalim Roma, vicdansız Çarlık, dini-imanı olmayan Osmanlı İmparatorluğu yıkıldıysa, Erdoğan ve yarattığı kontra devleti de yıkılmaya mahkumdur…


 
Yukarı