Gelinen aşamada Yalçın Akdoğan’ın çözüm sürecinde yaşanan sorunları çözme konusunda çaba sarf eden değil de sorunları yaratan ve KCK’yi özel olarak kışkırtmak ve ateşkesi bozmak için özel çaba sarf eden bir kişilik olduğu açığa çıkmıştır.

 Hemen hemen her hafta kışkırtıcı ve tahrik edici tarzda konuşan ve her konuşmasını özel olarak basına dikte ettiren Yalçın Akdoğan en son basına verdiği bir demeçte oldukça kötü ve kışkırtıcı bir konuşma yaptığını belirtmek gerekiyor.

 Üsten bakan, karşı tarafı küçümseyen, Kürt hareketini aşağlama çabasına giren, barış sürecine ihtiyaçları yokmuş gibi bir havayla konuşan Yalçın Akdoğan, öyle anlaşılıyor ki süreci bozmak istiyor.

 Nezaket kurallarını da aşan, silahların patlamamasının kendilerinin göstermiş olduğu duyarlılıktan kaynaklanan bir durum olduğunu çok kaba bir ifadeyle dile getiren Akdoğan “yol keseceksin, makine yakacaksın, insanları kaçıracaksın, sonra neymiş efendim, ‘eylemsizlik’ varmış diyeceksin” diyerek, KCK’yi ağır bir biçimde suçlamaktadır.

 Hem hırsız hem de ev sahibini bastıran yavuz hırsız misali. “Hem suçlu hem güçlü” örneği de aynı biçimde. Yol kesen haydutun hikayesi de buna benzer. Yani hem suçlu, hem haksız  olacaksın, hem adaletin zerresini taşımayacaksın, hem de malını-mülkünü çaldığın insanları suçlayacaksın. Demezler mi, adaletin bu mu Yalçın Akdoğan?

 Madem ki insan kaçırmak, yol kesmek, makine kırmak süreci bozuyorsa, ateşkes hukukuna aykırıysa, tahrik edici bir durumu ifade ediyorsa, peki bir hafta içerisinde kırk insanı öldürmek, ateşkes halinde olan gerillaya kalleşçe pusu kurmak, insan avına çıkarak yüzlerce insanı tutuklamak süreci bozmuyor mu? Kürdistan’ı tahrip eden ve kalekol denilen büyük imha merkezine karşı misilleme hakını kullanan gerillanın eylem tarzını süreci baltalayan eylem olarak görecek ve bunun için Kürt hareketini suçlayacaksın, ama iki gün içinde 40’ı aşan insanı öldüreceksin, polisin ve askerlerin hergün insanlara işlence edip tutuklattıracaksın, gerillaya karşı pusu kurdurtup imha amaçlı seferler düzenleyeceksin ve tüm bunlara da “devletimizin bekası için yapıyoruz, bugün de yarın da yaparız” diyeceksin.

 Aklın yolu bir olduğu söylenir. Eğer gerçekten de aklın yolu birse, o zaman aklı başında olan herkes söylesin: Bu Yalçın Akdoğan denilen zatın esas amacı ne? Amacı yol haritasının önünde bulunan küçük çakıl taşları temizlemek mi, yoksa yolun tıkanması için ne kadar moloz varsa getirip yola bırakmak mı? Amacı olası sorunları çözmek için konuşmadan önce bin kere düşünüp ondan sonra söylenmesi gerekeni söylemek mi, yoksa düşünmeden erken yumurtlayan tavuk misali ...ağzına gelen yumurtayı hemen olduğu yerde bırakmak mı?

Elbette ki Akdoğan’ın görevi patlayıp çatlasa da kendini tutmak, büyük sancılar pahasına da olsa kendine hakim olmak ve ...ağzına gelen yumurtayı öyle rastgele bırakmamaktır. Çünkü belli bir misyonu var, çözüm süreci ile ilgili olarak görevlendirilmiş bir kişilik. Dolayısıyla kızmaya, çığrından çıkmaya, öfkelenip patlamaya hakkı yoktur. Hatta kıza da bilir, ama bu kızgınlığını etrafına, sağına soluna hissettiremez.

 Akdoğan’ın zihniyetine Türklerin, AKP ve devletin barış sürecine ihtiyacı yoktur. Ama Kürtler barışa mahkumdurlar. Bu nedenle PKK ve KCK her şeye “evet” demek zorunda, AKP’nin her dayatmasına boyun eğmek durumunda. Dolayısıyla Kürt tarafı görüşme sürecinde ileri sürülen tüm koşullara eksiksiz bir biçimde uymak zorunda. Ama devlet ve AKP’nin böyle bir zorunlulluğu, koşulu yoktur. Devlet isterse masaya oturur, isterse de masayı devrirebilir, isterse çatışmazlık sürecine uyabilir, istemezse istediği her yerde pusu kurup silahlı kişilere karşı şiddet ve imha gücünü gösterebilir. Bu nedenel Akdoğan hep PKK ve KCK’nin, devletin kırmızı çizgilerine uyması, devletin ve devletle bağlantılı olan hiç bir şeye karışmaması gerektiğini söyler.Ona göre devlet karakol ve kalekol inşaa ediyorsa inşa edecektir, baraj yapıyorsa yapacaktır, operasyona ihtiyaç varsa operasyon yapacaktır, eğer pusu lazımsa asker ve polisler pusu da kuracaktır.

 Evet,Yalçın Akdoğan’ın mantığı bu. Tam bir sömürgeci mantık. Egemen ulusun emirvaki üslubu, devletin şiddetine dayanarak karşı tarafın iradesini hiçe sayan işgalci zorbalığın dili. Ben yaparım-yaptırırım-istersem vurarım-kırarım, gerekirse şiddet de uygularım, karşıma çıkanı öldürürüm kabadaylığının en ilkel hali.

 Ama artık yağma yok! Eğer ortada bir diyalog varsa bu diyalog eşit koşullarda gerçekleşir ve eger bağlayıcı bir karar veya söz verme diye bir süreç yaşanmışsa bu, her iki taraf için de bağlayıcı ve geçerli olacaktır. Eğer bir müzakere varsa, bu müzakere sürecinde karara bağlanan her şey her iki taraf için de bağlayıcıdır. Dolayısıyla Akdoğan’ın efelenme, tehdit edip gözdağı verme, ‘bak süreci bozarım ha’ deyip, şantaj yapma gibi ne hakkı vardır, ne de bunu yapacak durumdadır.
 
Yukarı