
TC’nin yetiştirdiği kadın ve erkeklerin kardeşlik zihniyeti de, Osmanlı kardeşliğinin bu zihniyeti üzerinde inşaa edilmiştir. Osmanlı'da kardeşlik devlete, devletin maddi dünyasına ve padişaha bağlılığı esas alır. Bu üç temel bağda en ufak bir şüphe olduğunda karşılığı ferman, katliam, kazığa oturtma ve çürüyene kadar zindana attırtma olurdu. Bu nedenle Osmanlı'da kardeş kardeşi boğdurtma, zehirletme, zindana attırma, cellatlarla kardeşlerine defalarca tecavüz ettirdikten sonra tımarhaneye kapattırma ilkesi adeta bir kural olarak hayat bulmuştur. Bunun babanın oğullarına, oğulların da babalarına karşı geliştirdiği bir tarz olduğunu da hemen vurgulamak gerekiyor. Aslında hemen hemen tüm Osmanlı Padişahlarının eli kanlıdır. Oğullarını, hatta kundaktaki erkek evladını öldürmeyen, boğdurtmayan, zehirlemeyen çok az padişah vardır.
İşte TC böyle bir zihniyetin fideliğinde boy vererek bugünlere gelmiştir. Böylesi bir devletin kültür ile yetişen beyaz Türklerin kardeşliği de elbette ki bu zihniyet ile anlam bulacaktır.
Geçmişteki başbakan ve cumhurbaşkanları olduğu gibi, Erdoğan ve soykırım kabinesi de bu zehirle büyümüştür. Tamamen ırkçı, şoven, faşist ve milliyetçilik zehiri ile büyüyen bu zihniyetin temsilcisi konumunda olan Erdoğan’ın Cizre’de, Silopi’de, Sur ve Kürdistan’ın diğer bölgelerinde yaşayan Kürtlere karşı uyguladığı soykırım politikası da, elbette ki bu zihniyetin bir sonucudur.
Beyaz Türkün, hatta toplumun ezici çoğunluğunun kardeşlik zihniyeti devlete ve padişaha bağlılık zihniyeti olduğundan korkunç derecede soykırımcı ve katliamcıdır. "Ya sınırsız bir biçimde Türk devletine ve onun padişahına bağlı kalacaksın, ya da yaşama hakkına sahip olmayacaksın. Ya sev ya geber” kardeşliği egemendir.