
Ruhumda kopan fırtınanın,
kalbimdeki deli atışların,
iç dünyamdaki gel-gitlerin öyküsünü de biliyordum...
Kurulan hain tuzakları,
inşa edilen amansız bentleri,
sisle örülmüş duvarları,
pusuda uzanan namluları da görmüştüm...
Daha ne ki?
Zifiri karanlık labirentlerde
bedenimi kıskıvrak saracak çiyanları da...
Bir gün yolumun kesişeceği
karanlık zindanları da gayet iyi biliyordum...Ve bir gün mutlaka Faraşin'e kavuşmanın düşleriyle
uzanacağım özgürlük kokulu vatanıma
kavuşacağımı da biliyordum...
Ve yoldaşlar yeminimin yemin olduğunu,
kadın onurumu daima koruyacağımı,
zalimlere,
Dehak'lara boyun eğmeyeceğimi,
diz çökmeyeceğimi,
yalvarmayacağımı,
aman dilemeyeceğimi,
ruhumu asla kimseye teslim etmeyeceğimi de
siz biliyordunuz...
Yeminim onurum,
onurum sözüm,
sözüm bilincime kazılmış özgürlüğümdü...
Yoldaşlar!
İşte an çattı,
vuruşarak ayrılma vakti geldi,
artık yola çıkıyorum,
özgürlük kervanına katılıyorum
êritan'a, Zilan'a gidiyorum...
Ve son isteğim;
'beni Faraşin'in yaylasına gömün...'