Genel
belirlemelerle toplumsal dinamiklerin, farklı görüş ve düşüncelerin, değişik eğilim
ve renklerin düşmanı olan faşizm, kendisinden yana olmayan herkesi tasfiye etme
felsefesi üzerinde varlığını sürdürür.
Faşizm siyahın en koyu halini ifade eder. Dolayısıyla siyahtan
başka hiç bir renge ne tahammül eder, ne de yaşamasına izin verir. Her şeye
yalan ve yok olması gereken bir olgu olarak bakar, bu nedenle kendisinin dışında
olan her şeyi ise “gayri milli” olarak değerlendirir.
Ona göre “gayri milli“ olan her şey siyahın düşmanı olduğundan,
o halde siyahın yaşaması için doğada bulunan tüm renkleri ve toplumsal farklılıkların
tümünü tasfiye edilmesi gereken yabani unsurlar olarak görür. “Milli” alanın sınırsız
ve sonsuz bir biçimde açılması için “gayri milli” olan yabancı otların
temizlenmesi ve bir an önce biçilip atılması gerekiyor. Bunun için de ne
gerekiyorsa o yapılmalı, ne lazımsa o verilmeli. “Her şey mübahtır” yaklaşımının
bir ilke olarak hayata geçirilmesinin nedeni de bundandır.
Evet, faşizmin felsefesi, onun dini-imanı budur. Bu
felsefenin teorik izahatını yaparak kafaları şişirmek yerine, Türkiye’de
bulunan AKP yönetimi ve tek şef zihniyeti ile kendisini padişah yerine koyan
Erdoğan’ı izah etmek daha doğru olacaktır.
2002 yılında seçimle, 1 Kasım 2015 tarihinde ise darbeyle
iktidara gelen ve dolayısıyla sivil oluşumlardan aldığı güçle kendi iktidarını
tamamen pekiştiren AKP ve Erdoğan, sözcüğün gerçek anlamıyla faşist bir rejim
kurmuştur. Kurumları, yargıyı, polis ve askeri, sermayeyi, tabanını ve bir
bütün olarak devletin tüm kurumlarını ele geçiren ve katı faşizmin en derin
haline ulaştıran Erdoğan, Hitlervari bir edayla Türk ve Kürt toplumunu tamamen
teslim almayı hedeflemiş durumdadır.
Erdoğan’ın şahsında ifade edilen Birinci ve İkinci Cumhuriyet ile Kemalist ve Yeşil
Ergenekon faşist rejimi, Türkiye cephesinde toplumu sindirmek için ne kadar
direnen kişi ve kurum varsa hepsini zindana atarak, Kürdistan’da ise katlederek
amacına ulaşmak istiyor.
“Türkiye’de Can Dündar ve Erdem Gül gibi aydın ve
gazetecileri “tutukla-sustur”,
Kürdistan’da ise “katlet-sustur” politikasını büyük katliam ve tutuklamalarla sürdüren Erdoğan, bu
politikanın başarısı için ne gerekiyorsa onu yapıyor. Türkiye cephesinde
gazetecilere, aydınlara, yazarlara, alevi ve gerçek müslümanlara, kısacası “ben insanım”
diyen herkese adeta göz açtırmazken, Kürdistan’da ise büyük bir yıkım politikasını
izlemektedir.
Erdoğan faşizmi sözcüğün gerçek anlamıyla bir faşizm, kuru, kaba, dinsiz-imansız, kuvvete, şiddete, işkenceye, barbarlığa,
vahşete, kırım ve katliama dayanan bir faşizmdir. Bu nedenle Kürtdistan’ı topyekün yok etmek, bitirmek ve soykırımdan
geçirmek için ne gerekiyorsa onu yapıyor. Köyleri, kasabaları, şehirleri yıkıyor,
ormanları yakıyor, direnişçilere insanlık dışı uygulamalar uyguluyor, kadınları,
erkek ve çocukları hedefleyerek vuruyor. Tek bir söze bile tahammülü olmayan
Erdoğan’ın bu kara yüzlü IŞİD hamuruyla yoğrulmuş faşizmi, yurtsever Kürt aydını Tahir Elçi’nin
vahşice katledilmesinde de görüldüğü gibi ruhunu kanla besleyen bir vampir
konumuna gelmiştir.
Ancak ne kadar gaddar, vahşi, kanla yoğrulmuş bir vampir
konumuna gelirse gelsin, direnen Kürt halkı karşısında
başarılı olamayacaktır. Kürt halkı ona biat etmeyecek, karşısında diz
çökmeyecek, boyun eğmeyecek ve asla teslim olmayacaktır. Cizre, Silopi, Varto,
Sur, Silvan ve Kürdistan’ın tüm şehirleri, köy ve kasabaları direnerek,
hendeklerini daha da derinleştirerek, demokratik özerklik yönetimlerini daha da
güçlendirerek kendi gerçek tarihlerine sahip çıkacaklardır. Faşizme boyun eğerek
faşizmi yenmenin, onu durdurmanın ve demokrasiyi geliştirmenin mümkün olamayacağını
çok iyi bilerek direneceklerdir. ‘Faşizm
ancak direnerek
yenilebilir’ ilkesine sadık kalarak Erdoğan faşizmini yenecekleri kesindir.
Tahir Elçi'ler çoğalırsa, Tahir Elçi'ler gibi boyun eğmeyen aydınlar
seslerini yükseltirlerse, Tahir
Elçi'ler gibi teslim olmaktan ve boyun eğmektense
ve ömürleri boyunca ezik ve alçakça yaşamaktansa tek bir gün de olsa başı dik
bir biçimde yaşamayı göze alan yurtseverler haykırırlarsa ancak Erdoğan
faşizmine “dur” demek mümkün olabilir. Tahir Elçi, başına gelecek felaketi
biliyordu. Yıllar önce demokrasi, özgürlük ve barış mücadelesine atılırkende
Türk Gladyosu’nun peşinde olduğunu biliyordu.
“PKK terörist bir hareket değildir” dediği zaman bunun çok daha fazla bilincine ulaşmıştı, fakat buna rağmen faşizme karşı geri
adım atmadı, buna rağmen diz çökmedi, buna rağmen Erdoğan ve çetesine biat
etmedi.
İşte büyük barış savaşçılığı, özgürlük ve demokrasi aşkı ve
faşizme karşı büyük bir bilinçle direnmek budur. Bile bile direnmek, bile bile
idealleri uğruna ölüme gitmek, bile bile barış ve demokrasi için infaz edilme
korkusuna teslim olmamak… Budur işte soylu olmak, büyük bir erdemliliğe ve büyük bir insan onuruna
sahip olmak… Bunun için diyoruz ki onurlu ve
namuslu olmanın yolu şehit Tahir Elçi’nin yoludur.