Davutoğlu
seçim kazanmış bir başbakan edasıyla ekranların karşısına
geçip hem AKP'nin 2016 eylem planını açıkladı, hem “seçim”
programında yer alan vaatlerini yeniden sıraladı, hem de neleri
yapacağına dair önüne konulmuş not defterinde yer alan bazı
satırları yüksek sesle dillendirdi.
Oysa
Davutoğlu ne seçim kazanmış bir lider, ne de bir başbakandı.
Herkes çok iyi biliyordu ki Davutoğlu, 1 Kasım'da Kemalist ve
yeşil Ergenekon'un ortak operasyonu ile Recep Tayyip Erdoğan'ın
eliyle gerçekleştirilmiş bir darbe tarafından atanmış bir
memurdu. Bu nedenle Davutoğlu'nun ne kabinenin oluşturulmasından
haberi vardı, ne bakanların tespitinden, ne de kabine adına
yapılan eylem planında bir rolü vardı.
Evet,
o basit bir memur, sıradan bir görevli, atanmış bir sunucu gibi
okumuştu hükmetin eylem planlamasını. Sunucu-memur Davutoğlu'nun
okumuş olduğu eylem planında yer alan bir madde vardı ki, AKP ve
Davutoğlu'nun tüm geri ve komik davranışlarını yorum dışı
bırakmıştı. Bu madde bir gün sonra havuz medyasında manşet
olarak verilmişti.
"Geleneksel
irfan merkezleri ile cemevlerine hukuki statü tanıyacak ve bu
mekânların ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde gerekli mevzuat
düzenlemesi yapılacaktır” diyen
Davutoğlu, yine büyük bir yalan ve büyük bir ahlâksızlıkla
Alevi sorununu sahte bir söylemle ifade ediyordu.
Tüm
vaatlerin sahte ve yalanlar üzerine kurulmuş bir sunni
sunumu olduğu kesindir. AKP'nin, Erdoğan'ın, Davutoğlu'nun
söylediği her şeyin yalan olduğunu, sadece ama sadece sahte
sözler ve sahte vaatlerle halkı kandırmaya dönük bir çaba
olduğunu artık tüm dünya biliyor. Yalan
ve hilebazlıklar üzerine kurulmuş bir iktidarın kurucuları ve
inşacıları olan bu kişiliklerin söyledikleri her söz yalandır.
Doğru ve dürüstlüğe dayalı tek bir sözleri yoktur...
Cemevlerini
resmileştirme, belli bir statüye kavuşturma vaadleri de bu
temeldedir, yani yalandır, dolandır, kandırmadır ve Alevileri
kendi kirli politikalarına alet etme sözüdür. Herkes çok iyi
biliyor ki AKP de, Erdoğan da, Davutoğlu da hem sunnidirler, hem de
sunnilikleri en kötü, en kirli ve ırkçılığa dayanan bir
mezhebin en son neslidirler. Bu mezhebi temsil eden Erdoğan ile
Davutoğlu diğer mezhep ve inançlara düşmandır. Bırakalım
diğer mezheplere olanak tanıma, onlara hoşgörüyle yaklaşma, her
şeyin sunni mezhebinin hakimiyeti altında olması, hatta mümkünse
sunni mezhebinin dışında diğer tüm mezhep ve inançların yok
edilmesi gereken zararlı inançlar olduğunu düşünen Erdoğan ve
Davutoğlu, asla ama asla demokrat olmadıkları gibi, Alevi inancına
da müsamaha göstermeyecek kadar ırkçı ve faşist bir zihniyete
sahiptirler.
Herkes
bundan birkaç yıl önceye gidip TRT Şeş'in
açılışını düşünsün. O günün koşullarında gelişen
politik gelişmelere bağlı olarak AKP'nin neden “açılım”
yapmak zorunda kaldığını da düşünmeden geçmeyin. O zaman
Özgürlük Hareketi yeni açılım ve mücadele ruhuyla devleti
sıkıştırmış ve Kürt sorunu konusunda mutlaka açılım yapması
gerektiği noktasına getirmişti. AKP de o zaman “Kürt sorununun
çözümü”
adı altında yaptığı en büyük çıkış Kürtçe, Kürtlere ve
Özgürlük
Hareketi'ne
küfür eden TRT Şeş projesini devreye sokmuştu. TRT
Şeş
programını sunan sunucular Kürtçe konuşuyorlardı, ama esas
olarak Kürt Özgürlük Hareketi'ne,
özgürlüğü savunan Kürtlere, demokrasi için mücadele eden
aydın ve şahsiyetlere küfür ediyorlardı. Daha sonra TRT
Şeş'in beş para etmez paslı bir tenekeye dönüştüğünü
hepmizi biliyoruz.
AKP,
Erdoğan ve Davutoğlu şimdi tarihi tekerrür ettirme çabasında.
Dün TRT Şeş'i bir proje düzeyinde kandırma aracı olarak
kullandı, şimdi de Alevi inancını kullanarak, cemevlerine
statü kazandırma çabasında bulunuyor. Alevi inancını
kullanarak Alevileri yanına çekmeye, onları susturmaya ve giderek
himayesine alma çabasına giriyor. Demokrasiye, özgürlüğe ve
inançlara karşı hoşgörülü olduğu imajını yaratarak bir kez
daha hem Alevileri, hem de halkları kandırmaya çalışıyor.
Temiz,
hür, saygın, insanlığın ve toplumsallığın özü olan Alevi
inancını da kirleterek, ehlileştirmeye ve AKP'nin hizmetine
sokmaya çalışıyor. CHP'den alıp AKP'ye biat ettirme çabasına
girmiş bulunuyor. Oysa
gerçekler öyle değildir. Gerçekler AKP ve Erdoğan'ın
yalanlarıdır. Yalanlar ise Erdoğan ve AKP'nin doğrularıdır.
Demek
ki Erdoğan ve AKP iktidarda kalabilmek ve Kürtleri ezmek adına her
şeyi mübah görebiliyor. Gerektiğinde yalan söyleyebiliyor, küfür
edebiliyor, gerektiğinde müslüman, gerektiğinde Alevi,
gerektiğinde Ezidi, gerektiğinde demokrat, gerektiğinde
özgürlükten
yana olabiliyor. Gerektiğinde savaşçı, gerektiğinde barışçı,
gerektiğinde şahin, gerektiğinde güvercin oluyor. Dini, imanı,
kalbi, ruhu olmayan bir maket, bir canavar, bir robot, bir yalan
makinası...
Erdoğan
sadece inançlar, kimlik ve halklar düşmanı değil, aynı zamanda
tarih düşmanıdır. Erdoğan sadece barış düşmanı değil, aynı
zamanda savaşla zaman kazanan, savaşla iktidarını koruyan, kanla,
gözyaşıyla, şiddet ve ölümlerle mağduriyet yaratarak kendini
yaşatan bir kişiliktir. Erdoğan
bu nedenle hem Kürdistan'ın
tarihi mimarisini yakıp yıkıyor, hem savaşla iktidarını
korumaya çabalıyor, hem kriz ve kaosla Türkiye halkının algısını
değiştiremeye çalışarak kendini mağdur konuma sokuyor.
Ama
Erdoğan bu sefer gerçekten de sonunu getirecek bir savaş konsepti
uyguluyor. Bu sefer Kürt halkının asla afetmeyeceği
bir taktik izliyor. Bu sefer Erdoğan gerçekten
de bindiği
ağacı kesiyor. Başvurduğu son savaşla,
Kürdistan halkının iradesini kıracağını, onu teslim alacağını
düşünüyor, ama büyük yanılıyor ve dolayısyla büyük
kaybedecek. Sur, Nusaybin, Derik, Varto, Silopi, Silvan halkı
Erdoğan'ın
vahşi uygulamalarını,
öldürülen çocukların çığlıklarını asla affetmeyecektir.
Erdoğan ve Yeşil Ergenekon şefleri bunu pek yakında
göreceklerdir. Doğu Perinçek ve Kemalist Ergenekon generalleri de
bunu görecektir.
Bu
durumda Erdoğan'ın yalanlarına ve onun hilerine kanmamak
gerekiyor.
Yalanlarına ”yalan”
demesini,
sahtekarlıklarına karşı sert durmasını, halklara karşı
başlatmış olduğu savaşa “dur” demesini bilmeliyiz.
İnançlarla oynamasına, Alevi gerçekliğine ters düşmesine izin
vermemeli, satın aldığı ve alacağı bazı sahte “Pir”lere
asla müsamaha göstermemeliyiz.
Canlara can, imana iman, İmam Hüseyin gerçekliğine gerçek olma
yolunda hak eyleyelim...