Başkan
Abdullah Öcalan, Kürt Özgürlük Hareketi'nin devrimden
korktuğunu, bu nedenle kurtuluş
sürecinin oldukça uzadığı
eleştirisini yaparak, cesaretli olunması
ve risklerin
göze alınması
gerektiğini söyler.
Son
derece doğru ve yerinde olan bu
belirlemeyi esas alan Kürt Özgürlük Hareketi, bu sefer
gerçekten de devrim yapma konusunda oldukça iddialı.
Bu güne kadar genelde dağlarda
orduyla çatışmayı esas
alan bir taktik uygulayan Özgürlük Hareketi bu kez şehirde
mücadele vererek kesin bir sonuca ulaşmaya
çalışıyor. Öyle
anlaşılıyor ki her iki taktiği
iç içe kullanarak, metropolü
de
bir
ara taktik olarak bu iki taktikle yoğurarak
devrim yapma
kararına ulaşmış bulunuyor.
Dağda
orduyla çatışarak
Kürtlerin uyanışını
ve haklılığını dünya insanlığına
kabul ettirmeyi başaran Özgürlük Hareketi, bu kez şehir
savaşıyla kesin olarak devrimsel süreci tamamlamak istiyor.
Metropolü
de
bu taktiğin bir parçası
haline getirerek devrim sürecini kısaltmayı
hedefliyor. Şehirlerde kurumlaşmış sömürgecilik dağ
savaşını en çok besleyen alan olmuştur.
Dağı besleyen, tüm istihbarat ve lojistik çalışmasını
dağdaki ordu gücüyle bütünleştiren
şehir merkezleri hedeflenmeden, burası kırılmadan, demokrasi
güçleri için zayıf bir
halka haline getirilmeden devrim yapmanın
oldukça zor olduğu
bilincini oluşturan ve Başkan Abdullah Öcalan'ın
eleştrisinin
gereklerini yerine getirmek için belli bir yoğunlaşma
ve kararlaşma sürecine giren Özgürlük Hareketi, bu kez
kesin sonuç almayı hedefliyor.
Halk
devrime hazırdır. Bu kesindir.
Türk sömürgeci devletten ciddi bir kopuş
yaşanıyor
artık. Türk devletine,
“Türkiyelileşme” projesini
'Türkleştirme' olarak
dayatan Türk devletine ve Erdoğan'a
olan kırıntı düzeyindeki güvenini de tamamen yitirmiş
durumda. Bu nedenle “beni yönetme yetkisi ve gücüne sahip
değilsin, artık sana
güvenmiyorum” diyerek, demokratik özyönetimlerini ilan
etti. Bu, Türk sömürgeciliği
ile asla yaşanmayacağı anlamına gelen kesin ve büyük bir
irade kararıdır.
İşte
Kürt halkı bu nedenle
Türk devletinin her türlü barbarlığına
karşı büyük ve kararlı
bir biçimde
direniyor. Şehirleri içten
fethetme taktiğini uygulayan
halktır. Halk böylesi bir karara ulaştı
ve bu büyük karara uygun bir biçimde de büyük direniyor.
AKP ve Erdoğan'ın IŞİD'ın
kılıç artıklarına ve devletin özel olarak eğitip
silahlandırıdığı karayüzlü katillerine karşı
bu kadar büyük direnmesi ve teslim olmamasının
nedeni de bundandır.
Ancak
Kürt halkının bu büyük
direnişini hala anlamayan “aklı
bir karış havda” olan 'parlak' zekâlı
kesimler var. Onlara göre böyle direnilmez. “Devlettir,
öyle kolay kolay özerklik kabul etmez. Sen böyle yaparsan, devlet
de sana saldırır. Devletin
yolu, onun geçeceği
sokak kapatılmaz” deyip, direnişe karşı çıkan
ahmaklar da yok değildir. Halbuki buları söyleyenlerin çoğu
günde kırk sefer Kürt
devletini kuranlardır. Türkiye
cephesinde benzer söylemi kullananların
çoğu
da sözde 'demokrat', 'aydın'
ve hatta 'solcu'lardır.
Peki
nasıl direnilir?
Nasıl
mücadele edilir?
Seni
yok etmek için tüm gücüyle sana saldıran
saldırganlara karşı hangi araçlarla kendini savunacaksın?
Tankla-topla-bombayla,
kısacası en ağır saldırı
silahlarıyla yönelen ve bulduğu
gençleri, çocukları,
kadın ve bebekleri
olduğu yerde infaz eden zalim bir düşmana
karşı nasıl savaşırsın? Kitlesel ve toplumsal tutuklamaları,
insanların karakola alınıp işkenceye alınmalarını, suçsuz
yere binlerce gencin alınıp
zindanlara konulmasını nasıl önleyeceksin?
Bu
sorulara verilecek yanıt;
ne gerekiyorsa onunla, nasıl savaşılması gerekiyorsa öyle,
hangi aracın
kullanılması zorunluysa o araçla savaşılır...
Eğer sömürgecilikle mücadele etmek, eğer
Kürdü özgürleştirmek,
eğer Kürdistan'ı
kurtarmak istiyorsan bu böyle olacak. Ya özgürlükten
bahsetmeyeceksin ya da özgürleşmek
için savaşmasını,
katliamdan kurtulmak için kendini savunmasını,
hakikate
dayalı bir müzakereye oturmak için güç ve irade sahibi
olmasını bileceksin.
Sömürgecilk,
Kürt halkının en doğal
haklarını bile inkâr
eden kurumsal bir sistemin adıdır. Yabancıdır, inkârcı,
katliamcı, soykırımcı
ve asimiliyason sistemini Kürt halkına
empoze ettirmeye çalışan
suçlu bir yapıdır. Bu
yapı öyle kendiliğinden
gitmez. Kırk yıldan fazladır ancak bu noktaya getirilmiştir.
Sökülüp atılması da
ancak zorla ve ona karşı büyük direnerek mümkün
olabilir. Bu, gerekirse barışçıl,
gerekirse hendek veya barikatla olur. Başka çaresi yok.
Türk
devleti iyi
bilsin ki bu kez Kürtler devrim yapmada kararlı.
Boşuna "devlet barikata izin veririr mi?"
denilmesin.
Elbette ki izin vermez. Kaldı ki devlet şimdiye kadar Kürtlere
hangi konuda izin verdi ki bu konuda da versin? Demek ki sömürgecilik
kendiliğinden sömürgeleştirdiği
ülkeyi terk etmez. Tek dilden anlar: Mücadele, direniş
ve isyan! Bu nedenle daha fazla mücadele, daha fazla direniş,
daha fazla İSYAN!