Hani "insana en çok şiir yakışıyor"
diyordu ya şair,
Kürde de kitap, bir de çay,
bir de "eşkiyalık",
ama bugünlerde daha çok da
ölümü yakıştırıyorlar...

Güneş altın sarısı saçlarını salınırken beline
yağmur kuşlarının sığındığı
tenha saçak altlarında
kitap okur,
çay içeriz,
zaman ayın gümüş yüzünde
keskin bir bıçak yarasıdır...

Ajanslara yine ölüm haberleri düşer,
bazen birer birer,
bazen topluca,
bazen de kırımlar halinde...

Ablukaya alınır bir kent,
tepeden tırnağa vurulur bir kasaba,
gecenin zifiri karanlığında kuşatılır şehirler...

Ve ölüm estirir cellatlar,
çıkarlar insan avına zebaniler,
Nemrut olup "men" ederler yeni ya
şamları,
ve "bir daha hiç bir şey eskisi gibi olmayacak" diye
haykırır iblis takımı...

Zaman boynumuza geçirilmiş
bir ilmiktir artık darağacında,
gece veya gündüz,
akşam ya da sabah fark etmez,
Kürde fermandır her zaman...

Bir oğul vurulur babas
ının yanı başında,
bir baba düşer  kucağına oğlunun,
ve bir kız çocuğu can verir anas
ının kollarında...
Küçücük bir çocuk and içer
babasının mezarı başında,
ruhunu şad etmek için,
kemiklerini sızlatmamak için,
hakikatın hakını vermek için
yürür dağlara...

Ve sel olup dağları aşar bir halk,
fırtına olup gökleri titretir,
dev dalgalar halinde denizleri aşar,
ışık olur karanlıklara,
yarınlara umut olur...
Zaman bembeyaz sayfalara
yazılan bir destandır artık,
adı KÜRDİSTAN...


Fuat Kav / Eylem Kahraman
 
Yukarı