1
Kasım
kanlı
seçim darbesinin ardından
kanlı
bir savaşın
devam etmesi son derece doğaldır.
Kanla iktidara gelen Erdoğan
ve AKP’nin,
Kürtlere karşı
imha ve şiddet
ekseninde çok daha büyük ve kapsamlı
bir savaş
başlatması,
Türk kontrgerilla ve derin devletinin bir konsepti olarak gündeme
gelmiştir.
Başka bir ifadeyle
Kemalist Ergenekon ile Yeşil Ergenekon'un ortak operasyonu ile
gündeme sokulan çok daha kırımcı bir savaştır. Müzakere
sürecine onurlu bir barış
için değil,
PKK’nin
silah bırakmasını
zorlayan bir konseptle yaklaşan
Erdoğan
ve derin devletin savaştan
başka
farklı
bir strateji geliştireceği
düşünülemezdi.
PKK’nin
oyna gelmeyeceğini,
Başkan
Abdullah Öcalan’ın
doğru
ve onurlu bir çözüm çizgisinden şaşmayacağını,
Kürt halkının
kandırılmayacağını,
Rojava devriminin giderek gelişip
boy verdiğini
gören Erdoğan
ve şurekası,
gerçek fabrika ayarlarına
geri dönüş
yapmış,
bu anlamda önce 1 Kasım
seçim darbesini gerçekleştirmiş,
ardından
kanlı
ve şiddet
yüklü savaşını
devreye sokmuştur.
Erdoğan
ve derin devletin kesintisiz savaş
stratejisi yeni bir durum değildir.
Seçimle birlikte başlayan
bir süreç de değildir.
Erdoğan,
PKK’nin
ve Başkan
Abdullah Öcalan’ın
doğru
bir çözüm süreci yaşanmadan
gerillaya silah bıraktırmayacağını
anladıktan
ve Kobanê’de zaferin elde edilmesinden sonra savaş
baltalarını
yeniden yeraltından
çıkartma
planlamasına
gitmiştir.
Bu
stratejinin en büyük planlaması
Eski Ergenekon,
yani birinci
Cunhuriyetçi Ergenekon ile
yeniden buluşma
ve 90’lı
yıllarda
Kürtleri katliamdan geçiren özel vurucu güçlerin komutanlarıyla
yeniden uzlaşmasıdır.
Ergenekon sanıkları
bu nedenle birer birer tahliye edililip, geçmişe
“sünger
çekildi.”
Kemalist
Ergenekon’un
başı
Doğu
Perinçek’le
cezaevinde yapılan
görüşme
bu planlamanın
başlangıcıydı.
Perinçek, Erdoğan’dan
savaş
çizgisinin derinleştirlmesini,
PKK’yle
diyalogun kesilmesini, müzakere sürecine son verilmesini ve Rojava
devrimine müdahale edilmesini istemiştir.
Daha doğrusu
yeşil Ergenekon'un
başı Erdoğan,
Kemalist Ergenekon'un
başı Perinçek ve uluslararası
bazı
güçler bu konsept ekseninde anlaşarak
yeni bir savaşın
stratejisinin geliştirmişlerdir.
Buna birinci ve
ikinci Cumhuriyetin buluşması ve ittifakı da demek mümkündür.
Doğu
Perinçek’in “biz Erdoğan’a
değil,
Erdoğan
bize geldi, biz yerimizde duruyoruz, Erdoğan
kaldığımız
yere gelmiştir.
Bu nedenle neden Erdoğan’la
anlaşmayalım
ki?”
demesinin esas nedeni budur. Bir zamanlar Türkeş,
“biz
içerdeyiz ama düşüncemiz
iktidarda”
demiş
ve 12 Eylül askeri darbeyle büyük bir uzlaşmayı
sağlamıştı.
Şimdi
de Kemalist
Ergenekoncu, yani birinci Cumhuriyeti temsil eden Doğu
Perinçek Erdoğan’la,
derin devletin tüm kanatlarıyla,
dinci Davutoğlu
ve IŞİD’le
sonuna kadar uzlaşarak
Kürtlere, PKK’ye ve Başkan
Abdullah Öcalan’a karşı
savaş
açmış
bulunuyor. Devletin ve
inkarcı Cumhuriyetin sadık
uşağı
olan Doğu
Perinçek’in geçmişten
beri PKK’ye
karşı
duymuş
olduğu
düşmanlığını
bugün en gerici ve ‘laik’ dediği
Cumhuriyete, Atatürk’e ve onun temel ilkelerine düşman
olan Erdoğan’la
aynı
blokta, aynı
çatı
altında,
aynı
kulvarda yer alarak onun gereklerini yerine getiriyor.
7
Haziran seçimlerinden önce Erdoğan’ın
yavaş
yavaş
müzakere sürecini terk edip bugünkü savaş
padişahlığına
doğru
yol almasını
esas olarak sağlayan
da Doğu
Perinçek ve Ergenekon kurmayları
olduğu
artık
tartışılmaz
bir gerçektir. Doğu
Perinçek’in, “elbette ki Erdoğan’la,
AKP ile ve mevcut hükmetle anlaşacağız,
çünkü Erdoğan
ve AKP’nin
son tavrı
PKK’ye
karşı
son derece doğrudur.
Bu nedenle bir Kürdistan’ın
kurulmaması,
PKK’nin
yenilmesi için gerekirse şeytanla
da anlaşırım”
demesi, bu doğruyu
daha da tartışılmaz
kılıyor.
Genelde
Kürdistan’a, özelde ise Farqin, Cîzir, Varto, Silopi ve diğer
Kürt illerine karşı
yapılan
vahşi
saldırı,
ezme ve imha seferi de bu Ergenekon-Perinçek ve Yeşil
Gladyo-Erdoğan
üçlüsünün yeni savaş
stratejisinin bir sonucudur. Erdoğan
ve derin devletin, yani
yeşil Gladyo'nun temsilcileri
sabahtan akşama
kadar “silahları
bırakıp
gelip teslim olana kadar operasyonlar devam edecek”
demesinin nedeni de budur. “Ya
teslim olacaklar, ya da tek bir kişi
kalana kadar bu savaş
devam edecek”
diyen Erdoğan,
söylemiş
olduğu
bu sözünün bir gereği
olarak savaşı
hergün biraz daha tırmandırıyor
ve savaşı
hergün biraz daha vahşileştiriyor.
Ancak
öyle anlaşılıyor
ki, Erdoğan-Yeşil
Gladyo, Ergrnrkon-Perinçek ve
derin devlet bir kez daha yenilecek. Nasıl
ki Tansu Çiller ve Doğan
Güreş
yapmış
olduğu
vahşi
politika ile bir sonuca ulaşmadılarsa,
Erdoğan
ve Perinçek de amacına
ulaşmayacaktır.
Yıllardır
savaşan,
aç kalan, büyük baskı
ve katliamlara maruz kalmasına
rağmen
özgürlük ve onurunu koruyan Kürt halkı
bu kez de aynı
biçimde onur ve özgürlüğü
için
direnecektir. Erdoğan
ve Perinçek’in en büyük yanılgısı
PKK ve Kürt halkını
hâlâ tanımamış
olmasıdır.
Kendi düşmanlarını
iyi tanımayanların
yenilgisi de çok kötü olmuştur.
Tarih, bu tür örneklerle doludur. Tıpkı
ABD’nin
Vietnam ve Çin, Fransa devletinin Cezayir, Alman faşizminin
Sovyet halkını
tanımadığı
ve dolayısıyla
büyük bir bozgun yaşadığı
gibi...