Düşünün ki...

Bir insan düşünün...

Düşünün ki bir insan adım adım takip ediliyor; bir gölge gibi peşini bırakmayan hafiyeler, durmadan, bıkıp usanmadan gözetliyor onu ve sürekli, ama sürekli gözaltına alınıyor, işkencelerden geçiriliyor ve tutuklanıp yıllarca cezaevine konuluyor...

Bu insan tüm bunlara rağmen tek başına senaryo yazıyor, film çekiyor, aktör olarak oynuyor ve çektiği "Bark" filmi festivalde ödül alıyor...

Tüm bunları 24 yaşında gerçekleştiren zeki, üretken, toplumsal, düşünsel ve politik konularda duyarlı olan bu İNSAN, günün birinde  herkesin gözünün önünde önce 28 kurşunla vuruluyor, sonra bedeni parçalanıyor ve ardından "akrep" denilen zırhlı bir aracın arkasına bağlanarak yerlerde sürükleniyor...

Ve bu ülkenin "artistlerinden", oyuncu ve sinema dünyasından  bir tek ses bile çıkmıyor...

Yazık, çok yazık...

İnsanlık bu noktada olmamalıydı...

Varoluşuyla bu kadar ters düşmemeliydi insan...

Bir devlet düşünün...

Düşünün ki bir devlet durmadan insan öldürüyor, bıkıp usanmadan erkeklerin başlarını gövdelerinden ayırıyor,
çocukları vuruyor, o küçücük bedenleri kurşunlarla delik deşik ediyor, kadınları saçlarından tutup yerlerde sürüklüyor...

Bu devlet; insan, doğa, kültür-sanat demeden soykırımlar yapıyor...

Ve düşünün ki bu devletin başı bir vampir gibi insanların kanıyla beslenenerek yaşıyor, tarihini satır satır kanla yazan bu devlet barış sözcüğünden nefret ediyor...

Bu devlet Dêrsim'de, Zilan'da, Çorum'da, Maraş'ta, Sivas'ta, Roboski'de, Zergele'de, Ağrı'da, Amed'de, Suruç'ta ve Anadolu'nun tam orta yerinde olan Ankara'da bile gözünü kırpmadan bombalar patlatarak yüzlerce kadın-erkek ve çocuğu paramparça ediyor, bu kadar zalimleşiyor...

Düşünün ki mafya babasının Cumhurbaşkanı için yaptığı ve "oluk oluk kan akacak" dediği mitingte hiç bir şey olmuyor, ama Barış Mitingi'nde kan oluk oluk akıyor...

Barış için bir araya gelen yüzlerce insan halaylarla türkülerle BARIŞ isterlerken devlet tarafından katlediliyor; ölü bedenleri, üstünde barış özlemlerinin yazılı olduğu pankartlarla örtülüyor ve barış istemlerine kendi kanları bulaştırılıyor...

Düşünün ki olay yerine ambulanslar gelmesi gerekirken Toma'lar geliyor ve yüzlerce ölü ve yaralıya su sıkarak ortalığı temizliyor, metal bilyelerle güçlendirilmiş TNT izlerini yok ediyor, insanların yaralılara yardım etmelerini engelleyip onları kurşunluyor...

Düşünün ki onca ölü ve yaralıya rağmen hükümette görev alan bir Allah'ın kulu istifa etmeyi düşünmüyor, hatta aklının ucundan bile geçirmiyor, soruluncada pis pis sırıtıp gülüyor...

Böyle ahlaksız bir devlet düşünün...

Yazık, gerçekten çok yazık...

Bir halk düşünün...

Bir halk düşünün ki sürekli katliamlara ve soykırımlara uğruyor...

Her defasında  kadın-erkek, genç-yaşlı, çoluk-çocuk demeden zindanlara tıkılıyor, sürülüyor ve öldürülüyor...

Evlatları öldürülüp; kulakları, burunları, kafaları kesiliyor, ölü bedenleri çırılçıplak teşhir ediliyor, zırhlı araçların arkasında paramparça oluncaya kadar sokaklarda sürükleniyor...

Bir halk düşünün ki analar öldürülen çocuklarının naaşlarını gömülmesine izin verilmiyor diye günlerce derin dondurucularda saklamak zorunda kalıyor...

Bir halk düşünün ki canlı kalkan oluyor, canını özgürlüğe ve barışa siper ediyor, çatışmalarda ölen askerlerin cesetlerini devlet gidip almaya korkarken, onlar gidip ölü asker bedenlerini sırtlarında taşıyıp getiriyor...

Bir halk düşünün ki barıştan ve özgürlükten asla vazgeçmiyor, ödün vermiyor...

Ve bir halk düşünün ki direniyor hep, durmadan direniyor... 

Özgürlüğe, insanın özüne, onur ve hakikate sevdalı Kürdistan Halkı'nın "yaşamak direnmektir" haykırışını düşünün...

Böyle bir halk için savaşılır da ölünür de...

Kürdistan Devrim ve Barış Şehitleri'ni saygıyla anıyoruz...

Fuat Kav / Eylem Kahraman

 
Yukarı