-Dilek Doğan'ın anısına-

Ne ekmek almaya gitmek gibi
"bölücü" faaliyetlerim oldu Berkin gibi,
ne "yasadışı" yürüdüm sokaklarda Ali İsmail gibi,
ne kekik kokulu dağlarda özgürlük haykırdım Ekin Van gibi,
ne "tehlikeli" bir sanatla uğraştım Hacı Birlik gibi,
ne de Kürdistan’da küçük bir gerilla adayıydım
Cîzira Botan'lı Cemile gibi...
Annemle-babamla-kardeşlerimle birlikte
dünyanın umutsuz gidişatını izlerken
vuruldum durup dururken orta yerde,
ve durup dururken, bihaber iken her şeyden
kalleşçe sıkıldı tek kurşun bedenime...

Vuruldum acımasızca,
vuruldum göğsümün tam orta yerinden hunharca,
vuruldum,
ailemin gözleri önünde
kan gölüne büründü bedenim,
ama düşmedim zalimin zulmünden,
yığılmadım kalleş düşmana karşı
ruhumu teslim etmedim Kanlısaray'daki İblis'e...

Kızıla bürünmüş bir gelinciktim artık,
karanfiller içinde kandan açan bir gül,
kirin bulaşamadığı bir Lotus,
hiç bir elin ulaşamadığı bir Asmin'dim artık...
Kadınların öfkesi,
gençliğin çığlığı,
varoşlarda intikam,
gecekondularda direnen irade,
fabrikalarda örgütlenen emekçi,
dağlarda savaşan Partizan,
onurunu ruhunda taşıyan Ekin Van'dım artık...

Annemin yüzü kadar güzeldi yüzüm,
ruhum yüzümden güzel,
meleklerden daha bir melektim...
Vurulurken,
göğsüm paramparça olmuşken,
ruhum bedenime 'elveda' derken,
yerde oluşan kan gölünde
bir kan çiçeği gibi açarken gülümsüyordum...
Bitmeyecek bir devrim türküsüydü gülüşüm,
beyaz tülbentli, kızıl bandanalı anaların omzunda
kızıl bir geleceğe yürüyordum...

Ve ben şimdi Serkiz Çayı önünde
kızıl bir dilek ağacıyım,
bu sarı sonbaharda
dimdik ve devasa...
En kızılından tutun şimdi dileklerinizi,
öfkeliyim ve biat etmeyeceğim
baştan sona kıpkızıl bir isyanım...

Şahit ol ey Serkiz Çayı!
Şimdi daha diriyim
daha zinde ve daha inançlı...
Ruhum daha duru,
kalbimin atışları daha keskin,
yürüyüşüm daha kararlı,
adımlarım daha sert,
bakışlarım daha derin,
andım daha KIZIL,
öfkem-intikamım KIPKIZIL daha
ve bundan sonra
zafer tanrıçası VICTORİA’nın yoldaşıyım artık...

Fuat Kav / Eylem Kahraman




 
Yukarı