Kızıl saçlı, Seyit Rıza’nın hırçın torunu, Dersim’in asi kadını Paris’te vuruldu iki arkadaşıyla, hunharca. Haince, kalleşçe, sinsice vuruldu asi kadın ve iki arkadaşı. Munzur gibi kederli, Laç deresi gibi hüzünlü, Zilan gibi öfkeli olan bu hırçın, asi kadın ve iki arkadaşı, dün Paris’in tam orta yerinde bir suikast sonucu vuruldu...

Vurulurken asi kadının gözlerinden ateşler püskürttüğünü, büyük bir öfkeyle onu vuran namerde keskin bir bakış fırlattığını, ‘ah ah keşke kalleşçe vurulmasaydım’ dediğini iyi biliyorum...

Ama vurulmuştu işte kalleşçe, hince ve puştça/Vurulmuştu arkadan, vurulmuştu ensesinden, vurulmuştu ölümcül yerinden/Vurulmuştu üç can, üç fidan, üç kızıl karanfil/Vurulmuştu Paris’te üç devrimci, üç millitan, üç Apocu... Ve vurulmuştu üç özgürlük çiceği, üç özge can, üç özgür kadın vurulmuştu Paris’te...

Sakine Cansız...

Tepeden tırnağa bir devrimciydi. Sadece herhangi bir devrimci değil, ama aynı zamanda PKK’nin de en yiğit kadınıydı. O da değildi sadece, Apocu olmanın da en derin ruhunu taşıyordu. Çağdaş Zarife’ydi o, yiğit Seyit Rıza’nın yiğit kızıydı, Yado’nun kabına sığmayan cesur kızıydı.

Mutlaka tarihi bir kadın şahsiyetle kıyaslanacaksa eğer, bana göre İngiliz işgaline karşı başkaldıran Fransız halkının en güzide asi kadını Jeanne D’Arc’a benzerdi o. Evet, o Kürt Jeanen D’Arc’ıydı. Asi mı asiydı, inatçı mı inatçıydı, çizgide ısrarlı mı ısrarlıydı, kısacası o sömürgeciliğin, hain ve ihanetin ‘başbelası’ydı.

Sözcüğün gerçek anlamıyla bir ‘başbela’ olan Dersim’in bu asi kadını bir direniş, bir ateş topu, bir inanç abidesi gibi dimdik duran duruşuyla, PKK hareketinin bir semboluydu. PKK’nin kuruluş sürecinden son nefesini verdiği ana kadar hep kararlıca yürüyerek, büyük bir inançla yolundaki tüm handikapları aşmasını bilen bu asi kadın, Diyarbakır Zindanı’nda da müthiş bir direniş örneğini göstermişti.

Fidan Doğan...

Rojbin, yani Fidan Doğan hayatını devrimci mücadeleye adayan bir kadın olarak hep en önde yürümesini bildi. Hem kadın hem de diplomatik çalışmalarını başarıyla yürüten Fidan Doğan başarılı bir Kürt diplomatı olarak bıkıp usanmadan çalışmış, Kürtlerin kanını döken sömürgeci devletlerin teşhir olma konusunda büyük bir emeğin sahibi olmuştur. Strasbourg açlık grevinin Avrupa ve dünya kamuoyununda gündem oluşturulmasında çok önemli rol oynayan Rojbin sempatik, moralli, umut ve zafer dolu bir duruşun sahibiydi. Kürtlerin çilesininden, çektiği acılardan, yaşamış oldukları işkenceli yaşamdan, yakılıp yıkılmış umutlarından bihaber olan, daha doğrusu tüm bunlara karşı gözlerini yuman Avrupalıların kapılarını vura vura adeta imkansızı başarmış bir kadın çalışanı olarak her zaman takdir kazanmıştı.

Ve Rojbin yok artık fiziki olarak aramızda ve Fidan’ın yüzündeki o güzel ve Berçemvari gülüşüne artık sadece resimlerdeki haliyla yetineceğiz. Ama sevinmesinler cellatlar, isterik çığlıkları atmasınlar katiller, göbek atıp sevinmesinler karanlık yüzlü yaratıklar, Kürt halkı, Kürt kadınları O’nun ve iki arkadaşının ruhundaki özgürlük bilincini mutlaka ama mutlaka ruhlarının derinliklerinde filizlendireceklerdir.

Leyla Söylemez...

Ronahi, yani Leyla Söylemez inanç dolu genç bir kadın millitan olarak mücadeleye katılırken; ‘hayatımı genelde kadınlara, özelde ise Kürt kadınlarının kurtuluşuna ve Kürt halkının geleceğine adayacağıma söz veriyorum’ demişti. Avrupa’da dağılan ve kapitalist modrnitenin dişlerinin arasında öğütülen Kürt gençlerini örgütleyen Ronahi de, Kürt halkının özgürlük şehitlerinin arasında yer almayı bilmiştir. İnançlı, kararlı ve sağlam duruşuyla halkına özgürlüğü armağan etmeye yemin içmiş olan bu genç parti militanının intikamını, Kürt gençlerinin özgür bir Kürdistan’ı kurarak alacakları tartışılmazdır.

Kürt halkı sizi unutmayacak/Kadınlar idealinizi idealleri olarak görecek/’Söz onurdur onuru çiğnetmeyeceğiz’ diyebilecek milyonlarca kadın ve erkek, taşıdığınız özgürlük bayrağını hiçbir zaman yere düşürmeyeceklerdir...

Ruhunuz şad olsun...
 
Yukarı