15 Temmuz gecesinden beri Türkiye’de büyük bir yanılgı, yalan ve gerçekleri saptırma furyası ile karşı karşıyayız.  TV ekranlarına çıkan herkes yanlış konuşuyor, gazetelere demeç verenler gerçekleri saptırarak bir şeyler anlatıyor, mikrofonu eline alanlar tamamen yanlış-yanılgılı ifadelerle doğru olmayan şeyleri ifade ediyorlar...
 
            Kısacası 15 Temmuz akşamından beri hemen hemen herkes objektif olarak AKP’li, herkes Erdoğan’cı, herkes diktatörlüğü yaşam biçimi haline getirmiş mevcut savaş kabinesinin değirmenine su taşıyor.
            Hemen herkes darbeye karşı olduğunu, sivil bir hükümeti zorla devirmenin cuntavari bir tarz olduğunu ve böylesi bir darbeye karşı herkesin birleşmesi gerektiğini söyleyerek, adeta Erdoğan’ın sonuna gelmiş olan iktidarının ömrünü uzatmaya çalışıyor.
            Halbuki  büyük bir yanlış ve büyük bir yanılsama var orta yerde. Çünkü Erdoğan’ın kendisi zaten darbeci. AKP seçimle iktidara gelmedi, cumhurbaşkanı denilen zat 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarını kabul etmeyerek 1 Kasım darbesi ile iktidara gelen bir diktatör konumunda...
            Erdoğan ve hükümeti 1 Kasım’dan sonra var olan demokrasi kırıntılarını da ortadan kaldırdığı gibi, anayasayı ihlal eden bir konuma geldi. Muhalefeti susturdu, şiddeti esas alan bir politika izledi, barış sürecini tamamen ortadan kaldırdı ve Kürdistan’ı baştan başa yakıp yıktı. İnsanlar bodrumlarda boğduruldu, çocuklar vahşice katledildi, kadınlar öldürülerek cenazeleri sokaklara atıldı. Sur, Şırnak, Cizre ve Silopi gibi Kürt şehirleri haritadan silindi.
            Tüm bunları yapan kim? Elbette ki 1 Kasım darbesi ile yönetime el koyan Erdoğan. Katliamları yapan kim? Tabii ki kendini zorla cumhurbaşkanı seçtiren Erdoğan. Kürt halkına karşı soykırım politikasını devreye sokan kim? Anayasa'yı tanımayan Aksaray'lı Erdoğan... Kürdistan’da büyük bir farkla seçimle belediye başkanı seçilen onlarca belediye başkanını görevden alan, eşbaşkanları tutuklatıp zindana atan, binlerce HDP çalışanını tutuklatan, HDP milletvekilerine karşı adeta savaş açan ve tutuklatmak için dokunulmazlıklarını  zorla kaldırtan Erdoğan değil mi? AKP ve AKP hükmeti değil mi?
            Kısacası, Türkiye’de zaten 1 Kasım’dan itibaren gerçekleşen bir darbe vardı. Erdoğan darbesiyle atanan uyduruk bir başbakan ve Erdoğan’a hizmet eden, ona yasalar çıkartan bir kukla hükümet vardı. Askerlerle, Doğu Perinçek’le, Ergenekon’la, Kürdistan’da yüzlerce cinayet işleyen katil generallerle bir antlaşma yapmış ve ülkenin her tarafında büyük bir terör estiren bir cumhurbaşkanı varken ve bu cumhurbaşkanı 12 Eylül dönemini aratmayan büyük bir zorba yönetimini oluşturuken, 15 Temmuz’da yapılan darbe girişimine ”bu halk darbelerden çok çekti ” demek bir saptırma değil de nedir?
            Elbette ki yapaılan bir darbe girişimiydi, elbette ki gerçekleştirilen eylem askeri sürece doğru hızla giden bir eylemin başlangıcıydı. Ama zaten orta yerde bir darbe var, uygulamada olan darbenin ta kendisidir. Hükümet Kürt halkına karşı topyekûn bir savaşı başlatmış mı? Tüm belediye başkanlarını tutuklayıp zindana atmış mı? Kürtlerin iradesini temsil eden HDP yöneticilerinin hemen hemen hepsini cezaevine koymuş mu? Kadınlar, çocuklar, gençler sokak ortasında işkenceler eşliğinde tutuklanıyor mu? Eğer tüm bu sorulara “evet” diyorsak o zaman Türkiye’de darbe vardır ve 1 Kasım’dan beri  hükümet ve Türk cumhurbaşkanı Erdoğan darbe ile halkların iradesini gasp etmiş durumdadır.
            Demek ki, 15 Temmuz’da yapılan darbe girişimini eleştiriken, ona karşı duruken, sivil olan ama askeri zihniyeti aratmayan başka bir darbecinin yanında yer almayalım. Erdoğan’ın ‘sivil’ ve ‘kansız’ darbesini savunmak hem politik körlüğün hem de iki yanlıştan birisinden yana olmak yanılgısının bir ifadesidir.
            “Bu halk dabecilerden çok çekmiş” belirlemesi doğru. Peki bu halk Erdoğan kliğinden, onun diktatörlüğünden, onun Aksaray’da yürüttüğü kirli siyasetinden çekmemiş mi? Erdoğan’ın kirli siyaseti, onun Kürdistan’da yürüttüğü soykırım politikası askerlerinkinden çok daha mı “esnek”, “yumuşak” veya “iyi?” 12 Eylül askeri darbesinde, Kenan Evren’in yürüttüğü politika Erdoğan’ın izlediği politikadan çok daha mı sert?
            Hayır, büyük bir yanılgı var, büyük bir saptırma, gerçekleri büyük bir aymazlıkla özünden koparma var. 12 Eylül askeri darbe döneminde şehirler yakılıp yıkılmadı, Kürdistan baştan başa uçaklarla bombalanmadı, ama Erdoğan bunu yapıyor. Demek ki sorun askeri elbise ile darbe yapıp yapma sorunu değil, esas sorun politikadır, zihniyettir ve izlenen yoldur. Bu nedenle hem askeri hem sivil darbeye karşıyız. Hem askerlerin hem sivillerin uyguladığı diktatörlüğe karşıyız. Hem sivillerin hem askerlerin Türkiye halklarına, Kürdistan halkına karşı işlediği suçları aynı kapsamda ele alıyor ve aynı temelde mücadele etmeyi görev sayıyoruz...
            Erdoğan kısa sürede bu darbe girişiminden yararlanacaktır, ancak bu kanlı gece de onun için nihai kurtuluş olmayacaktır. Tam da kanda boğulma zamanındadır. Artık “mehmetçik” dediği askerlerin kanına da girmiştir. Her gece korkuyla uyuyup sabahları korkuyla uyanacaktır. Ama korkunun ecele faydası yoktur...
 
Yukarı