AKP Kurucusu ve Genel Başkanı, Bakanlar Kurulu Başkanı, Kayyumbaşı, Başmuhtar ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, faşizminin en kara halini yaşıyor. Çıldırmanın da ötesi bir yerde duruyor. Daha da ötesi kırmızı görmüş, dolayısıyla şuurunu tamamen yitirmiş bir boğayı andırıyor.

Şizofreni hastalığını çok, ama çok aşan bir hastalık ruhiyeti içinde olan Erdoğan gerçekten de artık sadece Kürtlere, Türklere, Ermenilere, Çerkez ve diğer halklara değil, insanlığa zarar verecek bir noktada duruyor.

İçine, ruhuna, kalbine ve tüm hücrelerine kadar kötülüğün dolması ve bu kötülüğün sürekli yenilenmesi durumu ile karşı karşıya olduğumuz bir Muhtarbaşı var. Eskiden  delilere, çıldırmışlara, sağa sola saldıranlara, herkese zarar verenlere, "içlerine kötü ruh kaçmış" denilirdi. Tam da böylesi bir "deli", "şizofren", aklını kaçıran, ruhunu körelten ve doğru yoldan çıkan bir kişilik olan Erdoğan, aynı zamanda büyük bir zalimdir de...

Elbette ki Erdoğan'ın bu şizofrenik hali doğanın veya tanrının verdiği bir hal değildir. "Normal" bir hastalık olmadığı da kesindir. Erdoğan'ın çıldırmışlığı, onun deli ve şizofrenik hali Kürtlerle, Kürt Özgürlük Hareketi ile bağlantılı olarak ortaya çıkan bir durumdur. Nasıl ki bazı insanlar bazı şeylere tahammül edemiyor ve dolayısıyla o şeyleri gördüğünde çıldırıyorsa, Erdoğan da Kürtlerin özgürlük yürüyüşünü, ona teslim olmamasını, faşist sistemine boyun eğmeyişini ve kendisine biat etmemesini  gördükçe çıldırmıştır.

Erdoğan'ın çıldırmasının, şuursuzluğunun ve içine kötülüğün kaçmış olmasının esas nedeni budur. Bundan dolayıdır ki kırmızı görmüş boğa haline dönmüştür. Bundan dolayıdır ki saldırganlaşmış, vahşileşmiş ve zalimleşerek büyük katliamların altına imza atmıştır. Erdoğan bundan dolayı yolunu kaybetmiş, rotadan çıkmış ve okyanusun tam ortasında büyük dalgalara yakalanarak ne yapacağını bilmeyen bir kaptan konumuna gelmiştir. Bundan dolayıdır ki Dehak gibi her gün onlarca Kürt gencinin beynini sofrasına servis etmektedir...

Erdoğan sadece Kürtlere değil, artık herkese saldırmaktadır. Diplomatik, siyasi ve ahlaki ölçülerin çok ötesinde bir duruş sergilemektedir. Çıldırmış, aklını yemiş, şuurunu kaybetmiş bir hırsla, bir kuvvetle, bir üslupla Kürtlere saldırmaktadır. Sadece Bakur'da değil, Kürtleri bulunduğu, yaşadığı, kaldığı, barındığı her yerde düşman olarak görüyor. "Nerede bir Kürt varsa orası Türklüğün geleceği için tehlikedir" diyen çıldırmış bir hastalığın pençesinde kıvranıyor.



"Musul Operasyonu'na ben de katılacağım" diyor, Kerkük'te PKK var, o zaman ben de olmalıyım" diye bağırıyor. "Onlar Fırat'ın batısına giremezler"  diyerek kıyametler koparıyor. "Minbiç'e, Cerablus'a, Bab'a biz gireceğiz" diyerek, oluşturmuş olduğu çapulcu ve tecavüzcü çetelerle büyük katliamlar yapıyor. "Rojava diye bir şey olmayacak, orası Arap halkına aittir, dolayısıyla PYD orada bayrak asamaz" diyor. "Rakka'da  ya biz olacağız ya onlar. Onlar olsa biz olmayız ama..."diyerek adeta herkese meydan okuyor. Tabii ki sonra da meydan okuduğu yerde "büyüklerin" önünde diz çökmeye başlıyor.

Bakur'da taş üstünde taş bırakmadı. HDP Milletvekillerini tutuklattı, bir gecede 370 derneği kapattı, bir günde onlarca TV, radyo, gazete ve derginin kapısına kilit vurdu. Hapishaneleri tıkabasa doldurdu, işkenceyi yaşamın bir parçası haline getirdi, sivil toplum örgütleri diye bir şey bırakmadı. Kısacası AKP ve kendisine karşı çıkan herkesi tasfiye etme çabasında. "Gözünün üstünde kaş var" diyen herkesi vatan haini ilan etti.




Dış politikada da pervasız. Bazen Rusya'ya yanaşarak ABD'ye rest çekiyor, bazen AB'ye tutum alıyor, elinde idam ipiyle meydan meydan dolaşarak AB'ye kafa tutuyor. Ona göre Suudi Arabistan, Katar ve Pakistan'ın dışında tüm devletler ya 'terörist', ya da 'teröre destek veren' devletlerdir. "İdam cezası gelmemeli" diyen AB ülkelerine, "bakın hele bakın, nasıl da teröre destek veriyor" diye velvele koparıyor. "IŞİD'e karşı PYD ile çalışmamız devam edecek" diyen ABD'ye, "o zaman ben de NATO'da yokum, git onları NATO'ya al" diyebilecek kadar pervasızlaşıyor.

Bizce Erdoğan daha fazla çıldırmalı, daha fazla manyaklaşmalı, daha fazla şizofrenik bir hale girmelidir. Çıldırdıkça vahşileşiyor, vahşileştkçe zalimleşiyor, zalimleştikçe de daha ziyade Dehaklaşıyor. Dehak'ın sonunu herkes biliyor. Eğer Erdoğan bilmiyorsa tarihe bakmalı. Aslında tüm zalimler böyle oldu. Önce çıldırdılar, deli oldular, manyaklaştılar ve tabii ki büyük zulüm ettiler, katliam yapıp oluk oluk kan akıttılar. Ama sonlarını da getirdiler. Hepsinin de yeri tarihin çöp kutusu oldu. Dehak da, Neron da, Mussolini de, Franco da, Hitler de önce şuurlarını kaybederek çılgınca ülke yönetimine el koydular, sonra büyük kıyımlar yaparak insanlık karşısında büyük suçlar işlediler.

Peki sonra ne oldu?

Sonrasını da Erdoğan söylesin...








 
Yukarı