“Ağzı olan konuşuyor...”

Bu söylem politikada, durup dururken yalan söylemeyi, düşünmeden, akla geleni söylemeyi, ölçüp tartmadan-rastgele Konuşmayı ifade ediyor.
Sırtında yumurta kafesi olmayanlar, varlıklarıyla bulundukları yeri düşünsel ve anlamsal olarak fazla kaplamayanlar, politik, ideolojik, örgütsel ve askeri olarak fazla ağırlık teşkil edemeyenler için çok daha geçerli olan bu sözün bugünlerde özgürlük hareketine karşı olan bazı kesimler için çok daha geçerli olduğunu belirtmek gerekiyor.
Gerçekten de böyledir. Oturduğu yerde ahkam kesenler, palavra atanlar,”ben olsaydım” diye bol keseden atanlar var. Normal yaşamda yüüzne bakma tennezilünde bile bulunulmaması gereken bazı ‘sarhoş’ tipler var ki. Bunlara teknik dilde “internet fareleri” deniliyor. Her birisi bir askeri deha, bir strateji uzmanı gibi konuşuyor. Tüm yorumlarında da “PKK’nin yanlışları, zamansız savaşı başlatıp ateşkesi bozması, Urfa’da 2 polisin ve Adıyaman’da da bir askerin öldürülmesi” vardır.
Elbette ki AKP’nin kalemlerinden kan akan gazeteci ve medya uzmanlarından, Erdoğan’ın palyaçolarından, devletin satın aldığı kişiliklerden, kendilerini bir tas çorbaya pazarlayan bazı ceheşlerden bahs etmiyoruz. Bahs ettiğimiz “sol”, “demokrat”, “aydın” yaftalı şahslardır. “Demokratik özerkliliğinin ilanını, şehir direnişini doğru bulmayanlar, bu yöntemin katliama, talan ve sürgüne gerekçe oluşturduğundan dolayı eleştirenler de  var.
Halbu ki Urfa ve Adıyaman olayına gelene kadar yüzlerce yurtsever katledilmiştir. Binleri aşan insan tutuklanmış, siyasi soykırım operasyonu aylarca devam etmiştir. Polis şehirleri kan deryasına çevirmiştir. Onlarca çocuk öldürülmüştür. Erdoğan, seçim sürecinde eline kuranı alarak meydan meydan dolaşıp sürecini bitirdiğini, ‘barış süreci’ diye bir şeyin olmadığını defalarca bağıra bağıra söylemiştir. Her şeyin bittiğini, sadece artık teröristlerle sonuna kadar mücadele etmek kaldığını, terirüstlerin kökü kazılıncaya kadar askeri ve siyasi operasyonlar devam edeceğini söyleyen Erdoğan, HDP’yi teslim almak, parlamentodaki milletvekilleri etkisiz hale getirip pasifize etmek için bu kez meydan meydan, televizyon televizyon dolaşıp siyasi soykırım hareketine girişti. Siyasi, piskojik ve ruhsal düzeyde yarattığı atmosfer içinde önce algı operasyonunu, 24 Temmuz’da da askeri operasyon geliştirdi.
Özgürlük hareketi, seçimlerle kaybettiği insiyatifini yeniden ele geçirmek için AKP-Erdoğan ve devletin başlattığı imha operasyonuna karşı kendini savunmaya alma çabasına girişmiştir. “Madem Kürtleri kabul etmiyorsunuz, o zaman Kürtler de Demokratik Özerklik esasına göre kendini yönetecektir, madem imha etmeyi esas alıyorsun, o zaman Kürtler direnerek kendilerini koruyacaktır, madem gerilla alanlarını bombalayarak askeri gücümü kırmayı hedefliyorsun, o zaman gerilla da kendini savunacaktır, madem polis halkı kırımdan geçiriyor, o zaman ben de Kürt halkını polisin vahşetine karşı koruyacağım” stratejini geliştirmiştir.
Bu gerçeği görmeyenler, elbette ki direnmeyle ancak var olunabileceği ilkesini de görmeyeceklerdir. AKP ve Erdoğan’ın stratejisi herkesi köle yapmaktır, herkesi biat çizgisinde devlete kul-köle ettirmektir. Herkesi, kadını, erkeği, gençleri, çocukları Saraya bağlayarak kendipadişahlığını ilan etmektir. Tek bir muhalif ses bile çıkmayacak, her şey, ama her şey benim dediği gibi olacak” stratejisini geliştiren ve bu nedenle savaşı da, işkenceyi de, şiddeti de tek gerçek haline getiren Erdoğan’a karşı geri çekilerek, sessiz kalarak, direnme ruhundan vazgeçerek Saray’daki Padişahı geriletmenin mümün olmadığı artık net olmasına rağmen, hala bazılarının PKK’nin direnişine anlam vermemesi gerçekten de anlaşılır gibi değildir. Halbu ki Erdoğan’ı durduracak tek şey, direniştir, ona boyun eğmemedir, topyekün karşı koyma hareketidir. Ama tüm bunlarla birlikte Saray’ın oluşturduğu imha ve herkesi teslim alma politikasına karşı birlik ve ortak platformlarda yer almaktır. HDP bunun en somut örneği olarak ortaya çıktı. Erdoğan’ın çıldırmasına, savaşa baş vurmasına, şiddeti sınırsız bi biçimde kullanmasına neden olan da buydu. Yani halkların ortak iradesi olan HDP bileşimiydi.
Gelinen aşamada AKP ve Erdoğan, PKK’yi silahsızlandıramadığı ve Kürt halkını teslim alamadığı için çıldırmış durumda. Bu çıldırmış ruh haliyle her gün belediye eş başkanlarını, meclis üyelerini ve parti çalışanlarını gözaltına aldırtan, tutuklattan ve görevinden uzaklaştıran, direnen şehirleri yakıp yıkan, Medya Savunma Alanları bombalayan bir politik ve askeri terör çizgisini izliyor. Büyük, kesin ve net bir direnişle ancak devletin bu terör politikası durdurulabilir.  Türkiye ve Kürdistan halkını temsil eden tüm partiler, sendikalar ve STK'lar AKP-Erdoğan ve devlet terörü ile kıran kırana bir mücadele içeriisnde olunursa ancak gerçek anlamda barış ve kardeşlik gelişebilir. Bunun dışında her şey AKP’nin, Erdoğan’nın ve devletin ekmeğine yağ sürmek olur. Faşizm, dolayıısyla Erdoğan ve AKP nefes aldıkça güç kazanıyor, kaos ve şiddet uyguladıkça zaman kazanıyor. O zaman ona güç ve zaman kazandırma fırsatını vermeyelim...

Fuat Kav
18 Eylül 2015


 
Yukarı