Kürdistan’daki zulmü yaşayarak büyüyen Murat Bütün, yapılanlara karşı sessizliği değil, isyan ve özgürlüğü esas aldı. Büyük düşündüğü kadar büyük bir eylemci olmayı da kendi belleğine, yürek ve ruhuna kazıyan Bütün, son saldırılar karşısında işte o gün gelmiştir diyerek, fedailiği seçmiştir. 

Wan’ın Erdîş İlçesi Sûrê Sûra (Yankıtepe) Köyünde 1991’de dünyaya gelen Murat Bütün (Andok Eriş), sevecen ve hayat dolu bir çocuk olarak büyür. Kızgınlık, öfke, intikam nedir bilmez, yaşanan sorunlara büyük bir adalet ve insaniyet duygularıyla yaklaşır. Bu nedenle daha küçük yaşlarda bile çevresi ve arkadaşları tarafından sevilip sayılan biri olarak büyür.
Liseyi, Erciş’te ikinci sınıfa kadar okur ve emek sürecine girer. Ancak Murat da her Kürt genci gibi olağan koşullarda büyümedi. O da Türk devletinin Kürtlere karşı sürdürdüğü özel kirli savaş içerisinde, polis, asker ve korucuların Kürdistan’da yürüttüğü savaşı an an yaşayarak büyüdü.
Kürt kadınlarının tecavüze uğradıklarına, gençlerin hunharca katledilmelerine, saç ve sakallarından tutulup yerlerden sürüklenen yaşlı kadın ve erkeklerin haykırışlarına tanık oldu. Yürüyüşlerde, şehit cenazelerinde, köy meydanlarında Kürt halkına yapılan zulmü bizzat gözleriyle gördü. Sabahın köründe polisin zalimce yaptığı ev operasyonlarına tanık oldu. Anne, baba, kız ve diğer aile fertleri ile birlikte yerlerden sürüklenerek bilinmeyen kuytu köşelerde günlerce işkencelere maruz kalışları belleğinde hep taze kaldı.
Vahşetin, baskı ve zulmün tam orta yerinde doğup büyüyen Murat, ne yapmalıydı? Ruhunda ve yüreğinde açılan bu korkunç yaraları nasıl iyileştirmeli, hangi yol ve yöntemle yarınlara doğru ilerlemeliydi? Kardeşlerine, anne ve babasına, kız kardeşlerine ve halkına yapılan bu zulme karşı sessiz mi kalmalıydı? Yoksa zulme karşı intikam yemini olup isyan mı etmeliydi, yoksa ruhu yaralı zavallı bir genç olarak her şeyi sineye çekerek, onursuzca mı yaşamalıydı?

O artık bir eylemciydi
Hayır, o özgürlüğe sevdalı bir halkın evladı, her gün cenazelerini omuzlarında taşıyan kahraman kadın ve erkeklerin kardeşi olarak onurlu yaşamı seçti. Evet, o da ruhunda isyan bilincini oluşturdu, sonra beyin ve yüreğini birleştirdi, ardından o küçücük avuçlarıyla taş fırlattı tecavüzcü işgalcileri temsil eden cellatlara.
Ve sonra devam ettirdi isyanını. O artık genç bir şehir gerillası olarak başlamıştı hayata. Nerede bir eylem, bir protesto, bir yürüyüş varsa o oradaydı. İşgalcilere, işkencecilere, ırz düşmanı Türk polisine aman vermeyen bir eylemciyi artık. Gözaltılar, işkence merkezlerinde işkenceye maruz kalma artık yaşamının bir parçasıydı. Cezaevi ile özgür alanlar arasında gidip gelen yeni yaşam sürecinde üst üste tutuklanıp verilen hapis cezaları da eklenmişti. Ayrı dosyalardan verilen onlarca yıl hapis cezası ile yargılanmış ve ağır cezalara çarptırılmıştı.
Murat, çezaevinde de devletin çıplak yüzünü çok daha iyi görmüştü. Burada da kendisine ve arkadaşlarına sınırsız bir biçimde işkence yapılmış, aç ve susuz bırakılmış, tek kişilik hücre ve yeraltı dehlizlerinde bırakılmıştı. Yani Murat, dışardaki vahşetin bin katını zindanda yaşamıştı. Elbette ki burada da direnir Murat. Bu süreçte cezaevlerinde yaşanan açlık grevi direnişçisi olan Murat, 46 gün açlık grevinde kalır. Açlık grevindeki direnişi için şunları söyler: “Zindanlar düşmanın teslimiyet ve ihanetinin en amansız şekilde dayadığı alanlardır. Böylesi eylemler bir anlamda bu dayatmalara direnişle verilen cevaplardır. Bu eylemin benim için ayrı bir önemi var. İlk defa bu düzeyde bir eyleme katılıyorum. Böyle bir zamanda böyle bir eylemde yer almak herkese nasip olmaz.”

Özgür alanlara merhaba
Murat Bütün, zindanda özgürdür aslında, ama o fiziki olarak da özgür olmak ister. Fiziki özgürlüğün düşmana karşı çok daha fazla anlam ifade ettiğini bildiğinden o da her tutsak gibi özgür alanlara ulaşmanın en kestirme yol olduğunu bilir. Özgür alanların hayallerini derin bir biçimde yaşarken, erken gelen tahiye ile özgürlüğüne kavuşur. Tahliye olduktan bir ay sonra, yani 14 Kasım 2014’te “özgür alanlar” dediği Gerilla saflarına katılır. Murat, gerilla saflarına katılıp ilk grupla buluşup silahını eline aldığında, geçmişte yaşamış olduğu o vahşet günleri bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçer. Çocukluğundan beri belleğine kazıdığı o işkence dolu günlerinin hesabını sorma günü olduğunu düşünür ve eline almış olduğu silahı çok daha sıkı bir biçimde sıkarak yeni yaşama “merhaba” der.
Murat, yaşamda deneyimsiz, ama kararlı ve disiplinlidir. Büyük düşündüğü kadar büyük bir eylemci olmayı da kendi belleğine, yürek ve ruhunun derinliklerine kazır. “Bir gün bana, halkımıza, Kürt çocuklarına ve kadınlarına işkence yapanların beyinlerinde patladığımda ancak gerçek anlamda görevimin gereklerini yerine getirmiş olurum” diye düşünür...

Sekiz aylık bir gerilla...
Ve işte o gün gelmişti. O gün gelip çatmıştı. Erdoğan ve tayfası bir kez daha halkını bombalamış, bir kez daha halkının çocuklarını, kadınlarını, gençlerini katletmişti. Düşman bir kez daha topyekün bir imha savaşıyla özgür alanlara ve sivil halka karşı büyük bir sefere başlamıştı. “O zaman ben de bedenimle, ruhumla, cesaretim ve kalbimde saklı bıraktığım tüm güzelliklerimle halkımı savunmalıyım” dedi o gün. O gün, düşündüğünü en ufak bir tereddüte kapılmadan komutanına söyler ve komutanı, “henüz sekiz aylık bir gerillasınız, ama iradene saygılı olmaktan başka yapacağım bir şey yok” diyerek, Murat’ın özgür iradesine karşı çıkmamıştı. Bu kararlaşmadan birkaç gün sonra Murat’in mensup olduğu anakarargahın merkezi olan HPG dünya kamuoyuna şu açıklamayı yapmıştı:
“Ağrı’nın Bazid İlçesine bağlı Karabulak karakoluna geniş kapsamlı yapılan ve fedai tarzıyla geliştirilen eylem, 5 tonluk patlayıcı yüklü bir araç ile yapılmıştır. Karakolun kapısından içeri giren araç, bahçede 30 civarında bulunan askerin de bulunduğu bir esnada patlatılmıştır. Patlamayla birlikte karakol binası, kule ve mevzilerin tümü imha edilmiştir... Şehit Şervan Varto Hamlesi çerçevesinde Zergelê Katliamına misilleme olarak geliştirilen bu fedai eylemi gerçekleştiren Andok Eriş kod adlı Murat Bütün arkadaşımızdır. Andok Eriş arkadaşımız Apocu Fedai ruh ile geliştirdiği eylemde şahadete ulaşmıştır...” 


FUAT KAV

 
Yukarı