21 Mart 1982 yılından birkaç ay önceydi. 1981’in sonlarına denk gelen bir zamandı. Diyarbakır 5 No’lu zindanında bulunan tutsaklar için son derece zor bir süreçti. Teslimiyet ve ihanetin tüm çıplaklığıyla dayatıldığı bu zor zamanda, Kürdistan’a sahip çıkmak ateşten gömlek kadar yakıcıydı. Her türlü işkencenin  uygulandığı bu zor koşullarda siyasi savunma yapmak, Kürdistan değerlerine sahip çıkıp, siyasi tutum belirlemek gerçekten de zordu. İmkansız değildi, ama kolay da değildi. Deyim yerindeyse “mangal” gibi bir yüreğe sahip olunması, “agitlerin agiti”, “cesurların cesuru” olunması gerekiyordu.

Uygulamalara karşı çıkmak, Esat Oktay Yıldıran’ın emirlerini yerine getirmemek, asker karşısında dik durmak, dayatılan teslimiyet ve ihaneti kabul etmemek “deyim yerindeyse her babayiğidin karı değildi. 24 saat değil, ama 24 gün içerisinde neredeyse tüm siyasi hareketleri temsil eden tutsaklar kurallara uymuşlardı. Kuralları kabul etmeyen sadece PKK’li tutsaklarının, TİKKO’dan birkaç devrimcinin, KAWA ve diğer bazı Türkiye sol hareketinden bir-iki tutsağın dışında herkes cezaevi  kurallarına, Esas Oktay Yıldıran’ın bazı uygulamalarına “evet” demişlerdi. Bir yıl sonra diğer tutsaklar da koşullu olarak “kurallara” uymak zorunda kalmışlardı...

Tutsakların “vahşet” dedikleri bu süreç diğer tüm süreçlerden çok daha zordu. Neredeyse her gün birkaç tutsağın öldürüldüğü-sakat kaldığı bir zaman. Teslimiyet ve ihanetin çok daha somut ve çok daha kaba bir biçimde tutsaklara dayatıldığı bu süreçte Mazlum Doğan yeniden direnmenin arayışına girmişti. “Koşullu da olsa kurallara uymamalıydık. Bu süreç bizi iyi olmayan bir yere götüreceği kesindir” demiş ve yeni bir direnişin örgütleme çalışmasına başlamıştı.

Mazlum artık nettti ve yeni bir eylemle eski direnme sürecindeki gibi insiyatifi almak istiyordu. Kenan Evren’in, “tek bir kişi sağ kalmasın ve her gün parça parça ölsünler” dediği tablo yaşanmış olacaktı. Ölümü kaldırmak mümkündü, ama teslimiyet ve ihaneti kaldırmak asla mümkün değildi. Bazıları bunu kabul edebilirlerdi, fakat PKK’li tutsaklar, Mazlum Doğan, Hayri Durmuş, Kemal Pir ve diğer önder kadrolar  bunu asla kabul edemezlerdi. Çünkü Mazlum “Direniş Zafere Teslimiyet İhanete Götürür” demişti. Gerçekten de süreç Mazlum’un dediği gibi yürüyordu. Yani direniş zayıflanırken, teslimiyet hergün biraz daha güçleniyordu.

Mazlum’un toplu direniş arayışı sonuç vermemişti. Herkes bir gerekçe ileri sürerek Mazlum’un direnişi yeniden örgütleme sürecine dahil olmamıştı. Elbette ki yeni direnişe katılanlar, sürece dahil olmak isteyenler, Mazlum’a “seninleyiz” diyenler vardı, ancak sayı nicelik olarak yetersizdi. Mazlum, 1981’in son baharında örgütlemeye çalıştığı yeniden direniş konusunda yeterince ‘umutlu’ olmadığını anlayınca, yeni bir arayışa girmeye başlamıştı..

Bu yeni arayış herkesin adına, toplum adına, ulus adına ve 5 No’luda bulunan tutsaklar adına bireysel bir eylem planlaması olacaktı. Evet, Mazlum Mazlumca yola çıkmış ve hakikat için ne gerekiyorsa onu yapacaktı. O koşullarda da olsa kendi ulus ve halkına yakışır bir duruş sergileyecekti. Diz çökmeyecek, boyun eğmeyecek, Esat Oktay Yıldıran’ın karşısında titremeyecek, boğazı tıkanmayacak, ruhu kendisinin sesinin dışında başka seslere kulak asmayacaktı.

Ve Mazlum Mazlumca düşündüğü eylemine karar vermişti. Kendini feda edecekti. 5 No’lunun vahşetinde bir lotus çiçeği gibi açılmaya, o karanlğın ortasında ışık olmaya, umutsuzluğun boy verdiği o cehennem deryasında umut olmaya karar kılmıştı. Demirci Kawa gibi dağlarda ateş yakmayacaktı, gençleri etrafında toplayıp balyozunu düşmanın kafasında patlatamayacaktı, ancak üç kibrit çöpü yakıp kendini mazlum halkına adayacaktı. Gençler, arkadaşları, halkı ve adına politika yaptığı ulusu ondan sonra onun yolu olan hakikat yoluna girecek ve düşmanına karşı Mazlumlaşan büyük bir kütle ile dağların doruklarında ateşler yakacaktı.

Ve Mazlum 1982’nin 21 Mart’ında mazlum olan halkının adına Mazlumca yürüyerek kendini NEWROZ’a adamıştı. Ondan sonra Newroz mazlum’un Newroz’u olarak anılacak ve ondan sonra Zekiye Alkan, Rahşan Demirel, Ronahi ve Berivan kutsal bedenlerini mazlumlaşan Newroz’un ateşi ile yıkarak, Mazlum’un fedai arkadaşları olmuşlardı...

2015 Newrozu Başkan Abdullah Öcalan’ın özgürlük Newroz’u olması umuduyla, Newroz Pîroz be!
 
Yukarı