Kusursuz bir devrimci, Kemal Pir

Devrimcilik yaşamımın temel çizgisini belirleyen, arkadaşlarımın başında Kemal Pir geldiğini tereddütsüz bir biçimde söyleyebilirim. Devrimci yaşamımın ana çizgisine damgasını vuran O’dur. Hayatımın ‘olmazsa olmaz’ kahramanı olan Kemal Pir, her zaman örnek aldığım büyük bir devrimciydi. ‘O’nu 1977 yılında ilk gördüğüm günden 1982 yılında en son nefesini verdiği ana kadar hep örnek aldığım bir devrimci oldu. Onun gibi olamadım belki, ama onun gibi bir devrimci olmayı hep düşledim.

Mükemmel insan var mı bilemiyorum, ama Kemal Pir gerçekten de mükemmel bir insandı. Onu tanıdığım zaman dilimi içerisinde en ufak bir kusur görmedim onda, hatta bir ara ‘hatasız, kusuru olmayan insan olur mu’ diye düşünmekten kendimi alamadığım bir zamanda biraz daha dikkatli izleyerek, özel yaklaşarak bir kusur aramaya başladığımı hatırlıyorum. Hayır, onda tek bir kusur görmemiş ve ‘işte eğer olunacaksa böyle bir insan olunmalıdır’ diyerek, beni hayal kırıklığına uğratmadığı için ona olan hayranlığım bir kat daha artmıştı.

Tılsımı asla bozulmayan bu devrimcinin en önemli özelliği karşı tarafı etkileme gücüydü. Korkunç etkilerdi karşı tarafı. İnsanı efsunlar gibiydi. İnsanı adeta hipnotize sanatıyla etkileyerek ikna ederdi. Ses tonu ile mimikleri, bakışları ile duruşu arasındaki ahenk müthişti. Gerektiği zaman konuşur, gerektiği zaman durur, yeri geldiğinde düşünce belirtir, yeri geldiğinde de susmasını bilirdi. Oturuşu, kalkışı, yürüyüşü ve duruşu da aynı oranda ölçülü olurdu.

Karadeniz’in suyundan mıydı, huyundam mıydı, yoksa devrimci olmanın bir gereğimiydi tam bilemiyorum, ama hem son derece disiplinli, hem birazcık katı, hem de insan olmanın ağırlığını taşıyan bir konumdaydı. Ama Karadenizli olmanın öne çıkarttığı en belirgin özelliği, yerinde durmayan, her zaman aksiyon halinde olan, daha doğru bir ifadeyle dünyayı parmaklarının üzerinde oynatabilecek kadar atik ve atılgan olma haliydi.

Israr, verdiği sözlerin gereklerini yerine getirme, doğru, disiplinli ve sonuç alıcı bir tarzda çalışma, doğru ve özgür yaşamı anlamlı bulma onun en temel özelliklerindendi. Yaratıcıydı, tıkanma durumunda yeni yol bulma konusunda son derece yaratıcıydı. Koşullara, olaylara ve sürece mahkum olmayacak kadar özgürdü. Hazır yolda yolculuk yapma yerine, daha çok yeni bir yol bularak yolculuk yapmayı tercih eden bir keşifçiydi aynı zamanda.

Devrimciliğinden zerre kadar taviz vermeyen, ilkelerini çiğnetmektense bedenini çiğnetmeyi tercih eden, ideolojik katılığı ile felsefe zenginliğini, siyasette ise esnekliği temel almayı gayet iyi ayarlamayı bilen bu enternasyonalist devrimciyi en fazla derinleştirip yoğunlaştırdığı yer ise, Diyarbakır Zindanı olmuştur. Diyarbakır Zindanı, O’nu büyük bir eylem filozofu haline getirmişti. Devrimciliğinin en derin, en berrak ve en rafine hali burada bir kez daha gözler önüne serilmiş ve geliştirdiği eylemlerle O’nu gerçekten de ulaşılması çok zor bir ermiş haline getirmiştir.

Büyük Ölüm Orucu projesi ve bu projede en ön saflarda yer alması, O’nun ne kadar öngörülü, çetin, sağlam, boyun eğmez, devrimciliğinden taviz vermez bir devrimci olduğunu göstermişti. Ölüm orucunun ilerleyen günlerinde , Kürdistan Devrimi’nin temeli burada, Diyarbakır Zindanında yeniden atılmıştır. Eğer kazanırsak devrim bu temel üzerinde inşa edilerek büyüyecek, kazanamasak devrim gelişemez’ derken, Amed zindanı ile genel mücadele arasındaki birliği anlatmak istemişti.

Esat Oktay, bu büyük devrimci karşısında gerçekten de çaresiz ve zavallı bir konumdaydı. İşkenceden başka elinden bir şey de gelmiyordu. Esat Oktay, O’nu saflarına çekmeye çalışıyordu sözde. Ama boşuna çırpınıyordu. Kemal Pir, Büyük Ölüm Orucu Eylemine girerken, “Bak patron, bana iyi bak, seni o kadar zorlamama rağmen örgütüme katılmadın, yeniden eyleme başladın. Ama bu sefer başarısız kalırsan sana neler yapacağımı tahmin etmelisin” demişti. Kemal Pir yanıtsız kalır mı hiç? “Bana iyi bak yüzbaşı, Ben kemal Pir’im. İkinci kez yenilmenin sonuçlarının ne olacağını gayet iyi biliyorum. Bu nedenle bu sefer ben kazanacağım. Bu kez zafer benim ve arkadaşlarımın olacak. Sadece bizim kaderimiz değil, bir halkın kaderi de söz konusu. Bu nedenle kazanmaya mahukumuz” diye yanıtlamıştı...

Ve Esat Oktay, O’nu alıp 36. Koğuş denilen 4 kattan oluşan hücreler bölümünün en üst katına koymuştu. Kemal Pir burada, bu hücrede önce hücre hücre erimiş, sonra gözlerini, ardından duyum organlarını, daha sonra belleğini kaybetmişti. 55 günün ardından hastaneye kaldırılmış, 57. günde de sonsuzluğa doğru yol almıştı... Gerçekten de 'O' kazanmıştı.

*Fuat Kav (1 Mart tarihinden bu yana Strasbourg'da süresiz dönüşümsüz açlık grevinde)

fuatkav@hotmail.com

 
Yukarı