Tereciye "neden tere
satıyorsun" demek mümkün mü? Mümkün değildir; çünkü terecinin
işi zaten tere satmaktır. “Neden satıyorsun?”
sorusu bile abestir.
Aynı
biçimde bir tefeciye veya tüccara “elindeki malı neden bu kadar pahalıya satıyorsun”
demek de yanlış bir soru olur. Zira tefecinin de,
tüccarın da işi,
en ufak bir boşlukta elinde biriktirdiği malı mümkün
olduğunca pahalıya pazarlamaktır. Daha da önemlisi, yasaların
ve hukukun olmadığı, doğru ve hakiyene bir biçimde işlenmediği bir yerde, o tüccar ve tefeci her şeyi yapar.
Bir hırsızın da
işi, hırsızlık
yapmaktır. Sabahtan akşama kadar gezip
dolaşmak, belli yerlerde özel keşifler yaparak,
çalmak istediği ‘şey’leri çalmaya
dönük planlamayı yapıp, sonra da bunu hayata geçirmektir.
Bu örnekleri
niçin veriyoruz? Elbette ki AKP ve Erdoğan ekibinin yaptığı özel bir operasyonla
referandum sonucunu lehine dönüştürmüş olduğundan dolayıdır. Herkes çok iyi
biliyor ki, hayır oyları çalınmıştır. Sadece hayır oyları çalınmamış, aynı
zamanda blok halinde sahte oylar kullanılarak iki buçuk milyondan çok daha
fazla oy üretilmiştir. Aslında “oy
çalındı” yerine, “milyonlarca oy üretildi” demek daha doğrudur.
Birçok sandıktan yüzde yüz evet oylarının çıktığı, birçok yerde
seçmen sayısından birkaç kat daha fazla oyun kullanıldığı bir seçimde, “hırsızlık
yapıldı mı yapılmadı mı?” tartışmasına girmek bile doğru
değildir. Çalınan, el altında imha edilen bir kaç oydan bahsetmiyoruz, ortada
üretilen milyonlarca sunni oy var.
Oyları çalan hırsıza “neden
hırsızlık yaptın?” sorusunu sormak yerine,
hayır bloğuna “neden hırsızın oy çalmasına veya sunni oyların
üretilmesine izin verdin?” sorusunu sormak
daha doğru ve yerinde olacaktır. Bizce hayır bloğunda yer alan
güçlere şu soru sorulmalı: “Ortalıkta
dolaşan bir değil, binlerce örgütlü ve devletin,Türk
Cumhurbaşkanın, başbakanın, kabinenin etrafında birleşmiş hırsızlar ordusu
olduğunu bilmenize rağmen, neden tedbirinizi almadınız?“ Esas sorulması gereken
soru budur.

Seçimlerden
çok önce, “hırsızlık yapılacak, oylar çalınacak, hayır oyları kaçırılacak,
kaybedilecek, sokaklarda, inşaatlarda, bodrum katlarında çuvallar içinde
bulunacak” görüşü zaten hakimdi. Yani hayır
oylarına dönük örgütlü bir operasyon yapılacağı biliniyordu.
Kaldı ki, AKP-Erdoğan yeni bir şey yapmayacaktı. Hırsızlığı artık profesyonel
bir düzeye çıkartmış, bunun için özel ekipler, özel çeteler, özel gruplar
oluşturmuştur. Üstelik artık hırsızlığı öyle korkarak, gizlenerek, el altında
dalavere yaparak değil, açık açık, göstere göstere, çekinmeden, korkmadan
yapmaktadır. Bunun için özel yasalar da çıkartmış, bir anlamda hırsızlığın
yasalarını icat etmiştir. İcat ettiği bu sistemle her şeyi kendine göre
düzenleyen AKP-Erdoğan kliği bu
seçimde de aynısını yapmıştır.
Elbette ki
hırsız suçludur, ama bizce hırsız için tuzak kurmayan, onun yakalanması
için önlem almayan, evinin kapısını, pencerelerini sonuna kadar açık bırakan,
bırakırken de en ufak bir tedbir bile almayan ev sahibi de sorunludur. Hatta
ihmalkârlık, tedbirsizlik ve gafletinden dolayı o da suçludur.
Hırsız göstere göstere sandıklara dalarak hayır oylarını çalmakla yetinmemiş,
bu sefer milyonlarca oyu da sunni bir biçimde üretmiştir. Evet, atölyede,
fabrikada, tezgâhlarda mal üretilir gibi sahte oy üretilmiştir. Bir kalpazandan
daha usta bir kalpazan gibi, milyonlarca sahte oy yapmıştır.
YSK’yi
örgütlemiş, sandık başkanlarını ayarlamış, yasaları düzenlemiş, hakim ve
savcıları, polis ve askerlere “ne gerekiyorsa onu yapın”
demiş ve sonuçta milyonlarca oyu evet hanesine eklemiştir.
Hırsız, ev
sahibine “geliyorum” demiştir adeta. Ev sahibi de, hırsızın
geleceğini bile bile tedbirini almamıştır. Sorun burada,
buradan bakıldığında hayır bloğu çalıştığı kadar duyarlı ve tedbirli
davranamamıştır. Bu nedenle de savaş meydanında kazandığı zaferini, masada
rakibine teslim etmiştir. Çok çalıştı, çok emek verdi, çok koşturdu, bıkıp
usanmadan emek sarf etti, ancak bunun karşılığını alamadı. Masada, sandıkta ve
sayım sürecinde hırsızla baş edemedi, onun hilelerini, ayak
oyunlarını ve psikolojik savaşını boşa çıkartacak taktikler
geliştiremedi.
Ancak hala her şey bitmiş değildir. Hırsız bu kez çok
daha belirgin, çok daha somut bir biçimde suçüstü yakalanmıştır. İşlediği suç
tartışılmayacak kadar somuttur. Saldırganlığı, karşı atağa geçiş taktiği onun
haklı ve güçlü olduğundan değil, suçluluk psikolojisinden kaynaklanan bir
durumdur.
Yapılacak tek şey var: karşı atağa geçmek, hırsızı
kovalamaya devam etmek, yakasına yapışıp suçlu olduğunu tüm dünyaya ilan etmek
ve en yüksek sesle “işte hırsız budur“
diye bağırmak.
Bunun en
doğru ve en meşru yeri meydanlardır, sokaklardır. Hırsızı meydanlarda teşhir
etmek, ondan sokaklarda hesap sormak en doğru olanıdır. Hırsız
istiyor ki, herkes sessizliğe gömülsün, sokaklar sessizliğe bürünsün, “her
şey bitti, artık kabul edin, yapacağınız bir şey yok” diyerek, hayır
bloğuyla sessizce uzlaşmak istiyor. Oldu bittiye
getirerek, “darbe tehlikesi devam ediyor, olağanüstü hal var, vatan tehlikede, Türk
düşmanları blok halinde” diyerek diktatörlüğünü ilan etmek istiyor. Hayır bloğu
bunu bilmek durumunda. Hırsızlara taviz verilmemeli, çalınan
emeklerinin karşılığı olan demokrasi mücadelesinden asla vazgeçmemelidir.
Ölülere, mezardaki mevta'lara, daha yeni doğmuş olan bebelere, iki milyona
yakın Suriyeliye bile oy kullandıran bu hırsızlara faşizmi uygulama,
diktatörlüğü hayata geçirme fırsatı verilmemelidir.

Bu nedenle
seçim iptal
edilinceye kadar sokaklardan çıkılmamalı, meydanlar boşaltılmamalı, her
yer demokrasi platformuna dönüştürülmelidir. Demokrasiye,
özgürlüğe, emeğe ve onura ancak böyle sahip olunabilir...