Bazen «provoke» olduğumu kabul ediyorum. Zaman zaman da öfkelenerek gerçekleri çok çıplak, çok «kaba»,çok şeffaf bir biçimde dile getirdiğimi de biliyorum. Mesela RTE’nin her konuşmasına, her davranışına, her mimiğine, her görüntüsüne karşı müthiş derecede tahrik olduğumu da itiraf ediyorum.
Gerçekten de provoke olmamak, öfkelenmemek, tepki göstermemek, tahrik olmamak mümkün değildir. Demek ki isyanlar, serhildanlar, mücadelenin keskin olma hallerinden birisi olan devrimci savaşa girişme böylesi zamanlarda derin bir düşünce ve bilinçsel sürecin sonucu olarak gündeme geliyor. Sınıf kavgası, ulusal kurtuluş mücadelesi, kölelerin efendilerine, köylülerin derebeylere karşı isyanları bu hallerde ortaya çıkıyor.
Demek ki çileden çıkmak, öfke krizine girmek, sabrın sınırının aşılması bu tür durumlarda olabiliyor muş. Demek ki bu anlarda « katil » olunuyor muş…
RTE’yi görüp de öfkelenmemek, Tayyip beyin konuşmasını dinleyip de isyan etmemek, Reisi cumhurun başının görüntülerini görüp de çığrından çıkmamak mümkün mü? Elbetet ki mümkün değildir. Mümkün değildir çünkü küfürbaz bir kişiliğin en kaba halini ifade ediyor da ondan. Çünkü inkarcıdır, ırkçılığı direkt savunan bir  zattır. Çünkü ruhu, kalbi ve iç dünyası kötülüklerle dolu bir kişiliğin en kaba halidir. Çünkü renkleri, farklılıkları, değişik biçim ve türleri, farklı cins ve ideolojileri tanımayan, hep kendini ve kendi egemenlik dünyasını anlatan ve kabul ettirmek için ne gerekiyorsa onu yapaya çalışan bir kişidir.
 RTE önce kendini, kendi soyunu, kendi dilini, kendi ulusal kimliğini ve dolayısiyla ruhunu inkar etmekle diğer halkları, inançları ve farklılıkları inkar etmeyi öğrenmiştir. Yani inkarı, kendini inkar ederek öğrenmiş ve zamanla bunu bir siyaset, bir zihniyet, bir anlayış ve dolayısıyla bir yaşam biçimi haline getirmiştir. Kısacası Erdoğan’ın halkları inkar etme dersini kendini inkar etme okulundan öğrenmiştir. Daha ilk günden itibaren devşirlmiş ve kendi ulusu ile kendi halkını, dilini ve kültürünü unutarak siyaseti öğrenmiştir.
Evet, bugün RTE’nin izlediği siyaset tam da bu siyasettir. Yani inkarın, reddin, farklı inançları yoksayma siyasetidir. Tekler üzerinde inşa ettiği bu siyaset halklar, sınıflar, uluslar, farklı kültür ve diller arasında düşmanlığın esas kaynağıdır. RTE sadece halklara, farklı ulus ve dillere düşman değil, kadınlara, çocuklara, tercihini farklı yaşam tarzına göre yapanlara karşı da düşmandır. Aslnda RTE herkese, her şeye, her renge, her farklı olana düşmandır.  Bir önceki makalede «NARSİST» kişilik özelliklerinden bahs etmiştim. Eğer RTE gerçekten de NARSİST bir kişilik olarak kabul ediliyorsa zaten fazla söze gerek kalmaz. Çünkü bu kişilik zaten tarif ettiğimiz zihniyete sahiptir. Demek ki RTE her şeye ve herkese karşı düşmanlık duyguları beslemesi, farklı halk ve dillere karşı öfkeli olması da son derece doğaldır. Çünkü NARSİSTTİR…
RTE, varoluş hali olarak böyledir. Elbette ki bunun böyle olmasının nedeni hem ideolojiktir, hem de sınıf özelliği itibarıyla iktidarsaldır. Egemen olma, hakimiyet kurma, iktidarı kimseyle paylaşmama istemi sonuçta onu bu noktaya getirmiştir. RTE’nin demokrasi, özgürlük ve Kürt sorununa yaklaşımı da bu çerçevededir. Sınıf çıkarları gereği demokrat, özgürlükçü rolüne giren, iktidar çıkarları gereği de bazen eşitlikçi, halkçı ve hatta Kürtçü oluverdiği iyi biliyoruz. “Gerekirse demokrasiyi de, özgürlüğü de, Kürtçülüğü de ben getiririm” diyecek kadar ‘demokrat’, “gerekirse bu ülkenin çıkarı için başkanlık sistemini de, otoriter bir yapıyı da, diktatörsel bir iktidarı da getiririz” diyecek kadar da vatansever kesidiğini de biliyoruz…
Bugünlerde de tek başına her şeye ayar vermek için ne kadar uğraştığı ortada. Adeta fedai bir ruhla çalışan RTE, HDP’in baraja takılması için çözüm sürecini tıkatabilecek kadar işi çığırından çıkartmış halde olduğunu son günlerdeki duruşu aşikdır. Ağrı’da gerilla sahasına yapılan saldırının planlayıcısı bizzat kendisidir. Son dönemlerde HDP binalarına ve Batman’da AKP adaylarının akrabalarına yapılan saldırı, yine RTE’nin işin içinde olduğu kesin gibi görünüyor.  AKP genel başkanından daha aktif düzeyde seçim çalışmalarına katılması bu gerçeğin bir ifadesidir…
Kısacası RTE kendi bireysel ve ailesel çıkarlarını korumak, monarşik bir yönetim yapısını oluşturmak, kendini tek başına sınırsız ve çlçüsüz bir biçimde egemen hale getirmek ve Kürt hareketinden intikaam almak için Türkiye’yi yeniden savaşa sürüklemek istiyor.  Çünkü istikrar, barış ve demokrasi RTE’nin çıkarları ile uyuşmuyor. Demokrasi ve halkların iradesi karşısında tutunamayacağını ve bir iktidar değişikliği durumunda yargılama süreci dahil olmak üzere hesap verme gerçeğiyle karşı karşıya kalacağını bildiğinden barış istemiyor…
Her zaman söylediğimizi burada bir kez daha tekrarlıyoruz: 7 Haziran 2015 seçimi Türkiye’nin kaderini belirleyecek bir seçim olacaktır. Eğer ‘savaş’ diyorsanız AKP ve RTE’ye, barış ve özgürlük istiyorsaniz HDP’ye “EVET” diyeceksiniz. Üçüncü bir yol  yok…


 
Yukarı