Erdoğan-Bahçeli kliği resmen hırsızlık, hile ve
zorla anayasayı değiştirdi. YSK’nin “mühürsüz oyları geçerli sayma“ kararı
önceden hazılanmış bir projedir. Erdoğan ve
“uzman“ları seçimlerden önce bir projenin, hatta birden fazla projenin
hazırlaması emrini vermiş ve YSK de gereğini yapmıştır. Hukuk olmadığı, yasalar
Erdoğan'ın emrinde olduğu, savcı ve hakimler Erdoğan’ın oluşturduğu kabinenin
denetiminde olduğu için, resmi olarak itirazda bulunmak da çare degildir.
Kaldı ki, anayasanın
değiştirilmesi, Erdoğan-Bahçeli kliğinin devleti ele geçirmesi ve tek adam
iktdarının kurumlaştırılılması da, “derin“ bir projedir. Şimdi bu projenin
gerekleri yerine getiriliyor. Projenin kendisi, Kürt düşmanlığını esas alan bir
projedir. Bu projeye göre; Ortadoğu’da herhangi bir Kürt devleti, Kürt oluşumu
veya buna benzer bir Kürt kurumlaşması olmayacak, varolanlar da yok
edilecektir.
Şengal ve Qereçox’un
bombalanması bu projenin bir gereğidir. Kürtler adına yapılan ve yapılacak olan
her şey, onlara göre yasak ve terörist faaliyetlerdir. Dolayısyla Türk
devletinin güvenliği için tehlikeli bir durum arz etmektedir. Sadece Kuzey’de
ve Rojava’da değil, Musul, Kerkük ve Güney’de, kısacası dünyanın neresinde
olursa olsun, Kürtler adına yapılan ve yapılacak olan her türlü faaliyet,
etkinlik ve kurumlaşma Türk devletinin hedefidir. Rojava ve Şengal’e yapılan
saldırı bu anlayışın bir sonucudur.
Küresel güçlerin bu saldırılardan haberi vardır.
Olmaması mümkün değildir. Belki ortak bir kararın sonucu değildir, ama Türk
devleti onlardan onay almıştır. Onlar da, en azından sessiz kalmıştır. Erdoğan
ve AKP yöneticilerinin beyanı, bu biçimde olmuştur. ABD, AB, Rusya ve KDP’nin
bilgisi dahilinde yapılmış olduğunu belirten Erdoğan, “gerekirse bir daha
bombalarız“ demiştir. Bu durumun yeni bir süreci de ifade ettiği kesindir.
Çünkü eğer ABD, AB ve Rusya gerçekten de söylendiği gibi Şengal ve Rojava’ya
dönük yapılan katliama onay vermişse, Kürt Hareketi küresel güçlerle ilişkisini
yeniden gözden geçirme gibi bir yola başvurmak zorunda kalacaktır. İşin gereği
budur.
Bu, her şeyden önce IŞİD’e karşı ortak mücadelenin
konseptine uymuyor. Bir taraftan IŞİD’e karşı mücadele edeceksiniz, öbür
taraftan birileri gelip sizi arkadan vuracak ve aynı cephede savaştığınız
güçler, bu saldırıyı onaylamış olacak. Hem savaş kurallarına, hem ortak cephe
ortaklığına, hem de ahlaka uymayan bu durumu, yeniden gözden geçirmeye ihtiyaç
olacaktır.
Gerçekten de küresel güçler kimden yanadır?
Diktatörleşerek faşist bir rejim kuran Erdoğan-Bahçeli iktidarından mı, yoksa
demokrasiden mi? El Nusra ve IŞİD’i besleyen, büyüten, silahlandırıp
palazlandıran Türk faşizminin yanında mı yer alacak, yoksa direk IŞİD ve El
Nusra’nın yanında mı tutum alacak? Esas sorun budur. Herkesi idare etmek, hem
demokrasi düşmanı Türk devletini temsil eden Erdoğan’ın sırtını sıvazlamak, hem
de demokrasi güçlerinin arkadan vurulmasına göz yummak olmaz.
KDP için artık söylenecek bir söz yok. Bu güç için
söz bitmiştir. Artık sözün anlamı kalmamıştır. Yapılacak tek şey var: KDP ve
Berzani’ye rağmen ulusal bir oluşuma gitmek. KDP, artık Ulusal Demokratik
Güçlerin içerisinde yer alacak bir konuma sahip değildir. Karşı konumu yaşayan
bir güç haline gelmiştir. Türk devleti ile stratejik ittifaka doğru hızla kayan
ve giderek eksen değiştiren bu gücü, teşhir ve tecrit etmek en doğrusu
olacaktır.
Kürt düşmanlığı üzerinde inşa edilen Türk
devletine karşı, Kürtlerin ortak mücadelesi şarttır. Kürtler öncelikle ulusal
birlik oluşturmak zorundadır. Türk, Arap ve Fars sömürgeciliğinin panzehri
ulusal birliktir. Soykırıma karşı doğru yanıt; siyasi, diplomasi ve askeri
alanlarda, stratejik düzeyde bir oluşuma gitmektir. Bunun dışında diğer yollar,
Kürtlerin soykırımına giden yollardır. Ulusal birlik teslimiyete, KDP ihanetine
karşı da büyük bir direnme azmidir. “İhanet varsa, büyük bir direnme ve büyük
bir kuvvete kavuşma da vardır“ mesajıdır. Türk sömürgeciliği ve diğer işgalci
devletler, güçlerini esas olarak Kürtlerin dağınıklığından, onların birlik
olamamalarından ve KDP’nin ihanetinden almaktadır.
O halde; ihanete, teslimiyete ve sömürgeciliğe,
ulusal kongreyle, askeri ve siyasi birlikle yanıt vermek, en doğru ve etkili
cevap olacaktır.